Ülkemizde yetişen ender filozoflardan “Sakallı Celal” namlı Celal Yalınız’ın öyküsüne devam ediyoruz. Sakallı Celal öğretmenlik yaptığı okullardan sürüldüğü sırada Trablusgarp’ta Mustafa Kemal ve askerlerinin zor durumda olduğunu öğrenir. Bir tekneye mühimmat doldurup yola çıkar. Fakat yolda İngiliz devriye teknesi yollarını keser arkadaşları “silahımız var vuruşalım’’ derler ama o karşı çıkar; “silahları değil aklımızı kullanacağız’’ der. Muhteşem dili ve siyasi bilgisi ile İngiliz komutanına bu silahları Fransızlara direnen Tunuslu mücahitlere götürdüklerine inandırır ve Mustafa Kemal’e ulaştırır. Silâhaltına alınmak ister ama “ülkeye öğretmen lazım’’ denilerek Kastamonu Lisesi’ne Fransızca öğretmeni olarak gönderilir. Fakirlik, hastalık ve cehaletin olduğu bir dönemdir. Şehirde frengi vardır, bununla mücadele eder. Öğrencilere Fransızcanın yanı sıra tarih ve hayat bilgisi dersleri verir. Yobaz zihniyet onu bir kez daha hedef alır. “Dini bütün yerde başı açık geziyor, çocuklara Fransız devrimini anlatıyor, ayaktopu oynatıyor günahtır” diye İstanbul Eğitim Bakanlığı’na şikâyet ederler. Görevden alınır. İzmit Lisesi’ne gönderilir. Burada büyük şair Yusuf Ziya Ortaç ile tanışır. Sakallı Celal öldükten sonra şair onun arkasından; “Celal beyin cenazesine gitmedim. İnsan kendi tabutunun arkasından yürüyebilir mi?” diyecektir…
Sakallı Celal buradan Ankara Lisesi’ne müdür yardımcısı olarak atanır. Burada da öğrencilerine sürekli aydınlanmayı, akıllarını kullanmayı ve hurafelerden uzak durmaları gerektiğini öğütler. Okulun lağımı taşar, kimse ilgilenmeyince kendisi açar. Koskoca müdür yardımcısı bu işi yapar mı diye ona işten el çektirirler. Sakallı Celal tepki olarak diğer gün bir boyacı sandığı bulur ve okulun önünde öğrencilerinin ayakkabısını boyar. Mevzuatı delerek Türkiye’de ilk kez İstanbul’dan bir bayan öğretmen getirtir ve atamasını yaptırır. Çok büyük tepki alır, bir daha öğretmenliğe dönmemek üzere istifa eder. Aydın’a incir fabrikasına işçi olarak gider. Fabrika yönetimine ve üreticilere incir ve üzüm tarımının geliştirilmesini, taşınmasını, kurutulmasını ve paketlenmesini modern tekniklerle öğretir. Fransızca bilen, muhteşem silah kullanan ve fabrikanın karmaşık makinelerini tamir edebilen bu adam gözde biri haline gelir ve “ustabaşılığa’’ getirilir. İşçilere okuma yazma ve Fransızca öğretir. Fabrika sahibine modern teknikleri, çiftçiye ise kooperatifleşmeyi gösterir. Hasta bir işçi ve fakir bir köylüye maaşını verdiği için komünist diye şikâyet edilir. Polis evini basar, evde komünizme ait belgeleri bulamayınca yerini sorarlar. Sakallı Celal ise kafasının içini göstererek “işte burada’’ diye cevap verir.
Çöpçülerin aldığı maaşı düşük bulur. Bunu protesto etmek için Vali konağının önünü süpürmeye başlar. Sakallı Celal Maddi sıkıntı çekse de hayatı boyunca kimseden para yardımı kabul etmez. 6 Haziran 1962 yılında hayata gözlerini yummadan önce vasiyetinde; “Mustafa Kemal’i seviyorum. Ona olan tahmin edilmeyen güçlü özlemimle ölüyorum. Onu öpmek, koklamak isterdim’’ demiştir. Cenazesi 8 Haziran’da çok sevdiği okulu Galatasaray Lisesinden kaldırılır muazzam bir kalabalık uğurlar onu ve çok sevdiği hocası Tevfik Fikret’in yanına gömülür.  Orhan Karaveli’ye ait “Sakallı Celal’’ isimli eserde şöyle diyor büyük üstad; tek isteği vardı Sakallı Celal Beyin, Türkiye’nin Atatürk’ün yolundan giderek aydınlık günlere ulaşması… Bu uğurda bir şeyler yapabilmek için “bin bir dikene katlandı’’. Kim bilir, yeterince yararlı olamamanın üzüntüsüyle göçüp gitti. Ya bir de bu günleri görseydi...