Kalabak: Eskişehir halkının alıştığı, sevdiği ve yokluğunda eksikliğini hissettiği bir su.
Dahası…
Eskişehirlilerin yerine başka muadili suyu asla koyamadığı bir sudur Kalabak suyu.
Öte yandan…
Kalabak suyu; alışkanlık yüzünden diğer ticari markaların Eskişehir’de su piyasası oluşturamamasının ve istenilen satışı yapamamasının da önündeki tek engeldir aslında…
***
Sırf bu yüzden zaman zaman iftiralara uğrar Kalabak suyu…
Yazın ishal, kışın soğuk algınlığına bağlı mide ve bağırsak rahatsızlıklar arttığında günah keçisi olur…
Şehirde bir anda “sağlık ocağına gittim, sebebi Kalabak suyuymuş” söylentisi yayılır bir anda.
Bazı hekim ve sağlık çalışanlarının da bilerek ya da bilmeyerek bu söylentiye ortak olması, söylentinin bir anda kulaktan kulağa yayılmasına neden olur.
***
Hiç kimse, bu söylentinin doğruluğunu mantıksal olarak sorgulama gereği duymaz.
Büyük çoğunluk “Bu suyu içen 600-700 bin kişinin aynı anda hasta olacağı” mantıksızlığını bile düşünmeden inanır bu söylentilere.
-“Bak Kalabak suyu hasta ediyormuş. Hiç olmazsa çocuklara içirmeyelim” demeye başlar insanlar.
İşte! İftira ile ticari suların Eskişehir  pazar payını ele geçirmenin ilk adımı da böylece atılmış olur.
***
İlginçtir! 
Kalabak suyuna yönelik bu söylentilerin çıkması ile diğer ticari suların kampanyalara başlamaları hep aynı sürece denk gelir.
Öte yandan…
Kalabak suyu fabrikada yapay üretilen bir su değildir.
Kaynağından fışkırır…
Borularla getirildiği tesislerde işlenir, arıtılır, sağlıklı bir şekilde içilecek hale getirilerek, şehre dağıtılır.
***

O yüzden…
Kalabak Eskişehir’in suyudur. 
Eskişehirli Kalabak suyundan başkasını içmez.
Alışmıştır bu suya.
Başka sular su gibi gelmez Eskişehirliye.
Dolayısıyla Eskişehirli olup olmaması önemli değil. Bu şehirde yaşayan herkesin Kalabak suyuna sahip çıkması, iftiralara kurban edilme girişimlerine fırsat vermeme gibi bir görevi vardır.
***
Şimdi durup dururken Kalabak suyu ile ilgili bu yazıyı neden yazdık?
Havalar iyice soğuyor.
Soğuk algınlığına bağlı olarak özellikle de çocuklarda mide ve bağırsak rahatsızlıkları artacak.
Malum çevreler tarafından fırsat bu fırsat denilerek yine Kalabak suyu iftiraları başlayıp, şehrin suyu kurban edilmeye çalışılacak.
O yüzden biz baştan uyaralım istedik.

Kalabak


……………………………………………………………………
 

CHP İL BAŞKANININ İSTİFA SAMİMİYETSİZLİĞİ!

CHP İl başkanı Recep Taşel…
Çok değil, bundan bir ay önce çıktı “Milletvekili aday adayı olmak için ayın 26’sına kadar görevimden istifa edeceğim. Önseçim yapılırsa aday adayı olacak, ön seçim yapılmazsa genel merkeze dosya dahi vermeyecek ve sade bir üye olacağım” dedi…
Bir aylık süre zarfında bir daha soruldu “Kararlı mısın?” diye, bir daha aynı şeyleri söyledi.
Israrla birkaç kez daha soruldu “Son kararın mı?” diye, o da ısrarla istifada kararlı olduğunu söyledi.
***
İstifa edeceğini defalarca söylemesine rağmen sözünden dönmezdi herhalde?
O kadar kararlı büyük büyük lafların sonrasında “Vazgeçtim” diye yan çizmezdi değil mi?
Sözleri havada kalan bir il başkanı konumuna düşmezdi muhtemelen…
Onca söylemin ardından istifa etmeme gibi bir ciddiyetsizlik sergilemezdi elbette…
Ama yaptı işte!
İstifasının beklendiği gün sosyal medya hesabı üzerinden “Türkiye Cumhuriyeti 2. yüzyılında tarihi bir seçime hazırlanıyor. Tarihi seçim bizlere aynı zamanda tarihi bir sorumluluk da yüklüyor. Cumhuriyet Halk Partimizin iktidarı için, görevimin başındayım.” diyerek, istifa etmeyeceğini ilan etti.
***
CHP il başkanı, istifa edeceğine ilişkin keşke o koca koca lafları etmeseydi!
Keşke yapamayacağı şeyi söylemeseydi!
Halbuki kimse de onu görevinden istifa etmeye falan da zorlamamıştı!
Görünen o ki, verdiği istifa kararına rağmen, kendisini o göreve getirenlerin ikna ve talimatlarına direnemedi!
CHP il başkanı keşke, CHP’ye yönelik yıllardır yaratılan “samimiyetsizlik” algısının üzerine, sözünü tutmayarak bir tuğla daha koyulmasına aracılık etmeseydi!
Kendiyle ilgili, kendi verdiği kararı bile uygulamaya geçiremeyen bir siyasetçi konumuna düştü!
Şimdi tarihi bir seçimde il başkanı olarak tarihi bir sorumluluk yükleneceğini söylüyor!
Ne diyelim?
Şansı bol olsun!

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

MEMLEKET İÇİN DUA ZAMANI!

Anadolu’nun ücra bir köşesindeki küçük bir köyde, millet ülkenin içine düştüğü ekonomik ve siyasi durum için çok üzülüyormuş.
Politikacıların mecliste bu durumu düzeltmek için gece gündüz çalıştığını düşündükleri için köylüler her akşam namazından sonra dua etmeye başlamışlar.
Ancak uzun zaman dua etmelerine rağmen durum daha da kötüye gitmeye başlayınca, toplanıp ne yapacaklarını tartışmaya başlamışlar.
***
Köyün güngörmüş en yaşlı adamı demiş ki:
- Bu böyle olmayacak. Galiba uzaktan dua etmek faydalı olmuyor. Bizim İmamı Meclis’e gönderelim, orada politikacıların yanında dua edip yüzlerine üflesin, belki tesir eder.
Bu teklif, bütün köylüler tarafından olumlu karşılanmış. İmamı Ankara’ya yollamışlar. Aradan bir hafta geçmiş ve imam köye dönmüş. Bütün köylüler, caminin önünde merakla imamı bekliyormuş.
***
İmam minibüsten iner inmez köylüler hep bir ağızdan sormuşlar.
- Meclise gittin mi hocam? Politikacıların toplantılarına katıldın mı?
- Gittim tabi, gitmez olur muyum? Toplantılarına da katıldım ama dua etmedim.
Köylüler çok şaşırmış!..
- Niye etmedin ki? Biz seni orada dua etmen için gönderdik.
İmam şöyle cevap vermiş:
- Meclise gittim, ama politikacıların halini görünce bir haftadır gece gündüz memleket için dua ediyordum.