ESO’da işleri öğrenmiş, bülteni belli bir düzeye getirmiş, salça, resmi verilere  göre kentin tarımsal yapısı ve demir-çelik konusunda üç araştırma yaparak kendimi kanıtlamıştım. Eskişehir’de Yıldıztepe önünde, kanal boyunda yaptırmakta olduğumuz ev bitmek üzereydi.
    Öğretmenliğe göre daha dingin, geliri görece yüksek bir işe sahiptim. Üstelik kentte sözü geçen iki insanın, Selami Vardar ile Mümtaz Zeytinoğlu’nun tam güvenini kazanmıştım. 
Necati Doğru’nun önermesiyle Günaydın gazetesinin Anadolu haberlerini koordine etmek için aldığım iş teklifine olumlu yanıt vermemiştim.
    EİTİA da hocam olan, gazetecilik döneminde iyi ilişkilerimizi sürdürdüğümüz Prof.Dr. Orhan Oğuz’un  İstanbul için  yaptığı  çağrıya katılmanın önünde  ihtimaller okyanusu vardı.
    Prof.Dr. Orhan Oğuz’u ESO’dan uğurladık, salonda her zaman toplantı yaptığımız yere dönünce  Mümtaz Zeytinoğlu ile göz göze geldik. İlk söz benden geldii:“ Mümtaz Bey, sizin bana, benim size taahhütlerimiz var. Benim bir yüksek okulda öğretim üyesi  olma isteğimin ayrıntılarını bilen insansınız. Benim için ideal bir iş olarak görüyorum. Yine de size bütün içtenliğimle şunu söyleyeceğim: Sizi yarı yolda bırakmam, siz gitmemi isterseniz giderim; kalmamı isterseniz burada çalışmayı sürdürürüm.”
    Biraz düşündü. Salonun içinde dolaştı. Kısa bir ara dışarı çıktı, odaya döndüğünde ben bir şey demeden görüşünü söyledi: “ Öğretim üyesi olma idealini, inadını, ısrarını biliyorum. Karşılaştığın engelleri, senin yerine tercih edilenlerin kişiliklerini de biliyorum. Burada kalmanı, birlikte çalışmalar yapmamızı isterim. Merakların, çalışkanlığın, kavrayışın, en önemlisi de uyum yeteneğinin her yeni işte seni başarıya götüreceğine de inanıyorum. Birlikte iş yapmamızın yararı ile yüreğinin istediği yere gitmen arasında tercih yapmam zor. Yine de aramızdaki ilişkiyi koparmadan  İstanbul’ daki çağrıya olumlu yanıt vermeden yanayım.  Orhan Hoca, her zamanki tavrıyla bizi angaje etti. İstanbul’a git, ama burada her zaman yerin  olduğu güvenini hiç yitirme…”
    Salı günü yapılan  ESO Yönetim Kurulu’nda  benim için  Mümtaz Zeytinloğlu’ nun söyledikleri  tutanaklarda yer aldı. Gururla sakladığım, zihnimde hiç silmediğim  o sözlerin  değeri hiçbir şeyle değişilemez.
    O gün yaptığımız değerlendirmelerin çok, çok özeti anımsadığım kadarıyla bunlar.
    
    Bir hafta sonra İstanbul’a gittim, köylüm ve akrabam Ahmet Doğan’ın Eyüp’ deki evine yerleştim. Daha sonra Bakırköy  Bahçelievler mahallesinde ev tuttum…

Kiralık yer sorunu
    İİTİA’ni  toparlamak için Dolapdere’de Artvin Macahelli   Hasan Zengin’in çok da elverişli olmayan  yeri de  kiralanmıştı. Yangın sonrasında  o binalarda öğretimi sürdürmeye çaba gösteriliyordu .
    Orhan Hoca ile Hasan Zengin bir araya gelip dertleşirlerdi. Hasan Zengin’ye benden söz etmiş, Artvin kökenli olduğumu söylemiş. Sonra köyümüzü ve sülale adını söylediğimde, gençlik yıllarında  Macahel ile İmherhev köylerinde katır sırtında ticaret yapan Zengin  ne anlattıysa Orhan Hoca’nın bana olan güveni daha da arttı.
    Hasan Zengin ,  Koca Mustafa Paşa  semtinde büyük bir binanın sahibiydi;  Çevre Tiyatrosu  sahip olduğu binanın  zemin  katındaydı. Hasan Bey semti çok iyi tanığı için idari merkez olabilecek bina ayarladı; İİTİA’nın  merkez birimlerini  yerleştirdik. Öğretim üyeleri için yer yoktu, ama idari mekanizma çalışılır hale getirilmişti.
    Bakırköy’de İncirli semtinde Fahamettin Akıngüç’un  Kültür Koloji  öğretmenler  örgütüyle ücret uyuşmazlığı nedeniyle kapatılmıştı. Kolejin sahibi Akıngüç  ile Orhan Hoca  Eskişehir’de ilkokuldan  arkadaşlardı; aralarındaki pazarlık kısa sürdü; İncirli’de  Kültür Koloji’nin  iki ana binasıyla tek katlı iki üç odalı  yer kiralandı. Orhan Hoca bir yolunu  buldu,  ödenek sağladı; hızla öğretim üyeleri için odalar ile derslikler tamamlandı.
    
Sıra okulun öğretim üye ve yardımcılarına çalışma odası, masa  ve sandalye vermeye gelmişti.
Devlet Malzeme Ofisi

    Devlet Malzeme Ofisi (DMO)’ nin yeri  Merdivenköy önünde  Uzunçayır’daki  merkezi su yolumuz olmuştu… Eskişehir’de uzun süre valilik makam aracını kullanan Hakkı  Yavuz ’un  oğlu Suat Yavuz  PTT’den öğretim üye yardımcılığına gelmişti. Telefon işlerini hallediyordu. O dönemde Milli Emlak Genel Müdürü olan  Kemal  Savaş’ın - Prof.Dr. Vural Savaş ve Hikmet Savaş’ın  ağabeyileri -  oğlu şimdi profesör olan Tuğrul Savaş’la ikimiz de DMO’sinden  malzemelerin  peşine düştük. Ödeneklerin sınırlamaları içinde kısa sürede öğretim üyelerinin çalışma yapacakları odaları, birer sandalyeleri, masaları oldu. Öğretim üyeleri bir ortak toplantı mekanına sahip oldu. İşletme yönetimi kürsüsünde de daha sonra Başbakanlık Müsteşarlığı, Çalışma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlı görevlerinde bulunan  Ömer Dinçer’le  aynı odayı paylaştık; daha sonra  Ecevit’in  partisinden Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanı olan Necdet Tekin, işletme kürsüsünde  öğretim üye  yardımcısı  Nail Berzek  de  okulu ayağa kaldırma  çalışmalarına zaman zaman destek olan arkadaşlardı.