Kıvırcığa yakın sarı saçlı, şirin mi şirin, tatlı tatlı bir genç kız.. Hemen yanında, şirinlikte ondan aşağı kalmayan bir köpek.. Genç kızımızın adı İrem’miş, köpeğinin ki ise Cash..
     Haber oldu pek çok gazete köşelerine, internet kanallarına İrem’le Cash. Onlardan birinde İrem anlatıyor: “11, 12 yaşlarındayken köpek almak istiyordum, ailem de bu konuda beni destekledi ve bir yavru köpek aldık. İsmini Cash koydum. O güne kadar içine kapanık, çok fazla evden dışarıya çıkmayı istemeyen, sosyal olmayan birisiydim ama Cash’den sonra çok şey değişti. Onun sosyalleşmesi gerekiyordu, birlikte gezmelere gittik, birlikte birçok şey öğrendik, büyüdük ve ikimiz de sosyalleştik. Ona oyunlar öğrettim, gezdik, konuştuk, paylaştık..”
     İrem şimdilerde genetik mühendisliği okuyormuş, babası da onu anlatıyor. Kızlarının var olmayan bir arkadaşıyla(!) vakit geçirmeyi sevdiğini, içine kapandığını, evden çıkmadığını, bunun üzerine bir doktora götürdüklerini, doktorun da İrem’de şizofreni başlangıcı tespit ettiğini, ilaçlarla tedavisine başlandığını ancak bundan sonuç alamayınca yine doktorların önerisiyle ona bir köpek edindiklerini, kızlarının o candan sonra, ilaçların altı ayda başaramadığını Cash ismi konulan köpeğin 3 ayda başardığını ve hızla iyileştiğini belirtti.
     Cash, İrem’in hayatını öyle doldurmuş ki, güzel kızımız artık o hayali arkadaşını aramaz olmuş. Sonra o sanal arkadaş sormuş İreme, “ben mi köpeğin mi” diye. İrem de, “elbette Cash” demiş. İyi ki de öyle demiş. Güzellikler, mucizeler o günden sonra başlamış..
     Bu yaşanan gerçek hayat hikayesi beni çok etkiledi. Yıllardır anne babaların çocuklarına bir can dostu armağan etmelerini önerir dururum. Genç zihinlerin kirlenmesine, dejenere olmasına asla izin vermeyecek can dostlarının; kedilerin, köpeklerin, onların yaşamlarında çok güzellikler yaratacağını anlatırım dilim döndüğünce, kalemim izin verdiğince.
     Uyuşturucu alışkanlıklarını bırakan gençler tanıdım bir can dostu sayesinde, derslerinde başarısız olanların, o canlarla birlikte olunca nasıl da derslerine dört elle sarıldıklarını, okullarında başarı grafiğinin yükseldiğine şahit oldum, haberlerini okudum.
     Çok üzülürüm, annelerinin ellerinden tutup – bir zamanlar serbest olan- petshoplardaki kedileri, köpekleri almak için nasıl da dil döküp yalvardıklarına, ebeveynlerin çoğunluğunun ise onların kollarını çekiştirip, uzaklaştırma çabalarına rast gelince ağlamaklı olurum.
     Ne olur sanki izin verseler, kendileri de birazcık olsun özveri gösterip o canları çocuklarıyla arkadaş etseler. Çok mu zor sanki? Kendi evimden bilirim, hep kedimiz, köpeğimiz olmuştur bahçesiz de olsa. Hatta iki yıla yakın evimizde, salonda, benim odamda adını Tayfun koyduğumuz, kanatları dibinden kesildiği için uçma yetisini yitirmiş bir yırtıcı kuşumuz bile olmuştu.
     Ailem hep izin verdi bize, abime ve bana bu bağlamda hep destek oldu. Fena da etmemişler doğrusu; en çetrefilli öğrencilik dönemlerinde okumamıza karşın kazasız belasız atlatmıştık o dönemleri ve vicdanlı, mağdura yardım duyarlılığımızı, kısacası insan olma özelliklerimizi hiç yitirmedik. Bunda evimizdeki o canların büyük katkısı olduğuna yüz de yüz eminim.
     Sevgili veliler, lütfen sizler de aynı İrem’in anne babası gibi duyarlılık gösterin; evlatlarınıza bir can dostu arkadaş edinmesine izin verin, destek olun. Hatta aynen gelişmiş ülkelerdeki gibi, eve bir yeni fert gelmeden önce planlayın bu hayırlı güzel işi.