8-12. yüzyıl arasında altın çağını yaşayan İslam aydınlığının bugün geldiği nokta içler acısıdır. İslam ülkeleri dünya nüfusun %25’ine sahipken dünya toplam üretiminin sadece %7 civarını sağlıyor. 57 İslam ülkesinin toplam milli gelirine tek başına Almanya sahip. Bu geri kalmışlığın matbaadan pusulaya bir kitaba sığmayacak kadar türlü çeşitli nedenleri var. Ancak İslam’ın bilimsel gelişmesinin önünün kapatılmasının nedenleri arasında klasik bir bakış açısı vardır ki; o da Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından 1091 yılında Nizamiye Medresenin başına göreve getirilen İmam Gazali’nin {1058-1111} muhafazakâr görüşlerinin ve eserlerinin, felsefe ve aklı kullanarak bir İslam uygarlığı yaratan döneme imza atan bilimsel gelişmenin önüne set çektiğidir. İmam Gazzali İslam’da içtihat (yorumlama, yeni kural koyma) kapısını kapatarak ümmeti soru soran ve eleştiren değil, itaat eden, boyun eğen bir topluluk olarak tanımlamasıyla devlet yönetimlerine büyük katkılarda bulunmuştur. Felsefeyi sapkınlık, Filozofları kafir olarak görmüş, 1095 yılında İslam filozofları ile ilgili eleştirileri içeren “Filozofların Tutarsızlığı” (Tehafut el-Felasife) adlı kutsal kitaplardan sonraki en etkili kitabı yazmıştır. İslam aleminde kavga o günden bu yana bin yıldır sürmekte... İbni Rüşd bu kitaba “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” adlı eseri ile yanıt verse de doğuda kazanan Gazali olmuş, İbni Rüşd’ü takip eden “Batı” ile Gazali’yi takip eden “Doğu” arasındaki farkın temeli o günlerde atılmıştır…
Büyük tartışmalara neden olan “Filozofların Tutarsızlığı” adlı kitabında Gazali, Platon ve Aristoteles’in izinden gittiklerini varsaydığı Farabi ve İbni Sina’yı kendisine hedef seçer. Filozofların ele aldığı üç temel nedeni eleştirerek onları kafir ilan etmiş, doğuda felsefenin sonunun gelmesinin yolunu açmıştır. Birincisi filozoflar fiziksel nedenlere dayanarak Tanrıyı kanıtlamaya çalışıyorlar. Hiçten hiçbir şey çıkmaz diyerek evrenin ezeli ve ebedi olduğunu savunurlar. Oysaki evren Tanrı tarafından yaratılmış, Tanrı “ol demiş!” evren oluşmuştur, demiştir. İkincisi Filozoflar Tanrı bütünü bilir, teklerle ilgilenmez, yani tümelleri bilir ama tikelleri bilmez derler ve Tanrının bilgisine sınır koymak isterler. Oysa Tanrı sonsuz bilendir, onun bilgisine sınır koyulamaz. Üçüncü olarak ahiret görüşleri kitaba uymaz. Ruhların dirileceğine ancak bedenlerin çürüyüp yok olacaklarına inanırlar. “Haşredilme” meselesini yok sayarlar. Oysaki kutsal kitaplarda bedenlerin de dirileceğini yazar. Böylece kutsal kitaba ters düşmüşlerdir. Gazali yazdığı kitabın sonunu kendi kendine sorarak bitirir: Önceden Müslüman olup da sonra küfre düşenlerin katli vacip değil midir, bu konuda ne dersiniz diye birisi bana bir soru sorsa, cevabım şöyle olur: “Ben filozofların en az bu üç konuda küfre düştüklerini saptadım, fetvayı da başkası versin…”
NOT: Yazlığa göçme hazırlıkları aşamasında bana bir hafta izin…