Antik Yunan’da bir şeyin yetkinliği anlamına gelirdi erdem. Kendine uygun olan işi yapana, kendine özgü işlevi yerine getirene erdemli insan denirdi. Örneğin; bıçağın işlevi iyi kesmektir, çünkü bıçak bu amaç için imal edilmiştir. İnsan söz konusu olduğunda erdem şu şekilde tanımlanır: “İnsana özgü faaliyet türü, hareket, büyüme, üreme değildir, çünkü bunları başka hayvan türleri de gerçekleştirir. İnsanın erdemi, aklı en yüksek düzeyde kullanmasından ve geliştirmesinden oluşur.” Erdem terimini felsefeye sokan, “her varlığın kendine özgü fonksiyonunu en iyi biçimde yerine getirme” anlamına gelen erdem sözcüğünü insan ve insanın etkinlikleri için kullanan Sokrates olmuştur. Bu bağlamda Sokrates’e göre erdem, insanın kendisine özgü ve uygun olanı gerçekleştirmesidir. Aristoteles ise erdem ve ahlâkının düşünce tarihindeki en önemli temsilcisidir. Aristoteles erdemleri; Adalet, cesaret, ölçülülük, cömertlik ve dostluk olarak sıralar. Antik Yunanda erdem ve mutluluk birdir. Mutlu olabilmek için erdemli bir yaşam sürmek gerekir. Erdem öğrenilebilir, ama bu eğitim hiçbir zaman sadece entelektüel bir çaba sonucu oluşmaz. Alıştırma ve çalışmalarla buna erişilebilir. Aklı devreye sokarak elde edilen bir çabadır. Yaşama değer katan biricik şey insan aklıdır. Erdem insanı özgür kılan en önemli şeydir. İnsanın mutlu olması için erdemden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur…
Aristoteles’in erdem sıralamasında en başa koyduğu, kısaca “haklının hak ettiğini alması” tanımı ile anabileceğimiz “adalet” sözcüğü rastlantı olarak mı en ön sırada yer almaktadır. Elbette hayır! Adalet olmadığı zaman diğer etik değerler anlamını yitireceği için diğerlerinin önüne geçiyor. Bir anlamda adalet yoksa ortada ne ölçülülük kalıyor ne mutluluk. Cesaret ve cömertlik anlamını yitiriyor. İşte adalet bu yüzden etik değerler hiyerarşisinde ilk sırada olması gereken bir ilkedir. Öyleyse bir toplumda adalet çökerse ahlakın da çökmesi kadar doğal bir olgu olamaz. Çünkü diğer erdemlerin varlık nedeni olan başat ilkeyi artık yok etmişsinizdir. Bir ülkede yok edilen adalet duygusu toplumun tüm erdemlerini de yanında sürükleyerek orayı çöplüğe dönüştürür. Oligarşik yapının adalet anlayışı kendi iktidarını sürdürmek için gereken hukuk sistemini öngörür. Bunu 2500 yıl önce haklar ve adalet üzerine olan görüşleri ile bilinen Sokrates’in öğrencisi sofist Thrasymakhos’un yaptığı tanım ne güzel açıklıyor: “Adalet güçlünün işine gelendir, hak en güçlü olana hizmet edendir…”