Bir harala güreledir gidiyor; olumsuzlukların çok, tersine güzelliklerin, adaletin, doğruluğun az olduğu bir zaman dilimindeyiz ne yazık ki. Sokak canlarının dünya harikası bebekleri için uzun bir süredir, “keşke doğmasaydınız, hangi dünyaya, hangi ortama geldiniz” diye ağıtlar yakıyorum.
     Şimdilerde bunu insan yavruları için de yapar oldum. Minicik bebeklere, pusetlerinin içinde, toz toprak, türlü mikrobun kol gezebileceği pazar yeri gibi ortamlarında rast gelince, anne babalarının ellerinden tutmuş, çocukluk coşkusuyla yollarda zıplayarak yürürken gördüğüm çocukları görünce, “ah yavrularım, siz neden doğdunuz ki, hangi dünyaya gözlerinizi açtınız” diye hayıflanmaktan geri duramıyorum doğrusu.
     Çalkantılı da olsa güzel günlerde yaşamışım çocukluğumu, gençlik yıllarımı. Umutların körelmediği, yarına dair beklentilerimizin yeşil olduğu yıllardı o zamanlar. Uzunca süredir o özenle, çeyiz sandığında saklar gibi sakladığımız umutlar artık ne yazık ki naftalin kokmaya başladı. Korkular, kuşkular arttıkça arttı. Kendi tuzumuz kuru da olsa, toplumsal çevre duyarlılığımız yüksek olunca, doğrusu yaşamdan keyif almaz oldu çoğunluğumuz.
     Bazen yine yeniden, “bak işte var halen o güzel insanlar” dedirten haberler bir anda aydınlatıveriyor karalar bağlayan içimizi. Mesela daha dün paylaşılmış sosyal medyada, basında bir haber: “Siirt’te bir evin inşaatında, köpek ve yeni dünyaya getirdiği beş yavrusu için çalışmalara ara verildi.”
     Merkez Akyamaç köyünde iki katlı evin inşaatında yaklaşık bir hafta önce bir köpeğin doğum yaptığını fark eden çalışanlar, durumu ev sahibi Ömer Faruk Sevgi’ye bildirdi. İnşaat alanına giden Sevgi, köpek ve yavrularının rahatsız olmaması ve zarar görmemeleri için çalışmalarının durdurulması kararı aldı.
Evin inşaatının üç ay önce başladığını belirten Sevgi şöyle devam etti: “İşi bir haftadır bıraktık, içeride çalışma yok. Harcımız olduğu gibi durmuş. Köpek ve yavrularına zarar gelmesin istedik. Gerekirse inşaatı bir hafta değil bir ay bile durdururuz. Yeter ki o hayvanlarımızın yavruları güvenli ve sağlıklı şekilde biraz büyüsün. Anneleri onları alıp götürdükten sonra biz de işimize bakacağız.” demiş o güzel duyarlı yürek sahibi insan. Olması da gereken, insana yakışan da bu değil midir?
     Ama bir başka tarafta, başka, akıllara ziyan,insanı insanlığından utandıran haberler. Bunlardan birisi kentimizde yaşanmış. Reşadiye katlı otoparkında bir görevlinin, kedilerin beslenmesiyle ilgili olumsuz tavrı ve buna yanıt veren Büyükşehir Belediyesinin paylaşımı altındaki yorumlar. “Sokaklar insanlarındır köpeklerin değil. Çok isteyen bahçesinde beslesin. Yeter yahu. Utanmasanız meydana dinozor salıp besleyeceksiniz.” Onlardan sadece bir tanesi.
     Oysa, kentin yaşam alanlarında yalnızca insanlar değil, bütün canlılar ortaklaşa, bir ekosistem içerisinde varlık göstermektedirler. Hal böyle olunca, kentsel alandaki parklar, bahçeler, avlular, çatılar, evler, sokaklar insanların mekânı olmasının ötesinde, pek çok canlının da evidir. Onların doğal yaşam alanlarıdır buralar. Bunu kabul etmek zorundayız. Kentlerin oluşumunda, insandan başka canlıların da yaşam koşulları ve ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. . Böylece daha adil ve her canlı için yaşanabilir bir dünyada var olabiliriz.
     Doğru olan, yaşatmaktır var olan her canlıyı, bu bağlamda emek vermektir. Tersi ise hem insanlığa aykırı hem de kendi bindiği dalı kesmektir. Çünkü hayvana yar olmayan bir dünya asla insana da yar olmayacaktır.