Yeni yıl çok yaklaştı, ülkenin kaderinin belirleneceği 2023 yılına çok az kaldı. Sonuna geldiğimiz yıl içerisinde düşündüren, günün anlam ve önemini içeren birçok yazı yazmaya çalıştık, bugün işi azıcık hafiften alalım. Hicri takvime göre yaşantılarını düzenleyenler karşı çıksa da yılbaşı kutlamaları büyük çoğunluk tarafından kendi çapında mutlaka gerçekleştirilecektir. Bu kutlamalar çerçevesinde insanların birbirlerine armağan vermeleri de kadim bir gelenek olsa gerek. Kökü Âdem babamıza elma hediye eden Havva anamıza kadar dayanır herhalde. Amaç olanağın ölçüsünde karşındakini sevindirmek, yeni yıla mutlu girmesini sağlamak. Aslında hediye vermek bir sanattır, önce kendinize yakıştırmalısınız alacağınız hediyeyi. İçi kadar ambalajı ve sunuş şekli de önemlidir, anlamını yüceltir ya da azaltır. Olmazsa olmaz bir koşul değil elbet yılbaşında hediye vermek, karşındakinin gözlerinin içine bakarak söylediğin bir içten dilek, saat 12’yi vurduğunda sıcak bir sarılış bazen yeter de artar bile…
Bugün ağır takılmak istemiyor canım, işi azıcık eğlenceye dökelim. “Eğlenin! Fazla ciddiyet sığlığın tek sığınağıdır” diye bir laf var. Mesela üç çeşit insan varmış diye başlayalım. Birincisi ekmek gibiymiş her gün aranırmış. İkincisi ilaç gibiymiş lazım olunca aranırmış, üçüncüsü ise mikrop gibiymiş, siz aramasanız da o sizi bulurmuş. Dikkat ettiniz mi insanları çoğunlukla hep üçe ayırıyorlar. Mesela Sokrates’e göre de üç tür insan varmış. Bilgiye önem verenler, üne önem verenler ve paraya önem verenler. Bernard Shaw’ göre ise; Olayları gerçekleştirenler, onları seyredenler ve olan bitene hayretle bakanlar. Refik Halit Karay’da yaşamdaki rolleri itibarı ile insanları üçe ayırırmış: Kendi bindiği dalı kesenler, başkasının bindiği dalı kesenler ve başkasının bindiği dalı kesiyorum sanarak kendi bindiği dalı kesenler. Tabii bizim Temel’e de sormuşlar insanlar kaça ayrılır diye, o da hemen üç demiş: Matematik bilenler ve matematik bilmeyenler…