Düzeyi ne olursa olsun, bir sorunu tartışırken, “Sizin çözümünüz ne?” diye soran bir muhatap düşünceye değer katar.

Son 3 aydır iki ayrı çalışma  yürütüyorum: Biri, Orhangazi’nin  mahallelerinde demografik değişmeler, geçim örgütlenmesi, temel beklentiler, yöneticilerden beklentiler ve hayal edilen gelecek projelerinin neler olduğunu sorguluyorum. Diğeri, 2023 Hedefleri’ni  saptıran  etkenleri  anlamaya  çalışıyorum.

Ülkemizde ortaya konan “iddialı hedeflere”  ulaşılmasını engelleyen beş temel neden öne çıkıyor: Kulak kirliliğinin çok yaygın olması, önyargı ve yerleşik doğrulardan beslenen  anlatımlara toplumun önemli bir bölümünün  kendini kaptırmasıdır. Farkındalık  konusunda  “…miş gibi” yapmanın tehlikeli boyutlarda olduğunu düşünenlere katılıyorum. Günü  kurtarma  eğilimimiz, bilinçli bir etkilenme, ilgi ve amaç, fırsat ve tehlike, olanak ve kısıt, öngörme ve önlem alma, öncelikli alanlara  odaklanma yetkinliklerimizin gelişmesini engelliyor.

“İhtiyaç tanımlaması” konusunda da ucuzcu, kolaycı ve sığ alanları seçiyoruz. Sürdürebilirliği besleyen güvenin  yaratılmasının  başlangıç noktası olan ihtiyaç tanımlamasını gerekli verilere dayandırılması konusunda özen eksikliğimiz var. Sonuçta, canın, aklın, neslin, malın ve kültürün korunması  ihtiyaç tanımlanması, önceliklerin belirlenmesi ve odaklanarak çözüm arayışlarına gidilmesi  refaha gitmenin  “gerek şartlarını” oluşturuyor. Biz  ise  gerek şartı yerine getiremediğimiz için “yeter şartları” da oluşturamıyoruz; hedef şaşırıyoruz.

İş yaparken  “metot, model ve benzetim”  etkin araç olduğu halde, bu konuda  gerekli bilgiyi derleme, araştırmayı yapma, tasarlama  konusunda  gereken emek ve zamanı  harcamıyoruz. Alışkanlıkla işimizi yapma  bize kolaymış gibi geliyor; analizle iş yapmanın zahmetine katlanmayı yaygın biçimde göze  alamıyoruz. Varsayımları  sorgulanan dinamik bir model, istatistik ve olasılık biliminin araçları, deneyim kazanma ve deney yapma, karar bileşenlerinde bütünlüğü gözetme  Hawking’in “modele göre gerçeklik”  tanımına yaparak ilerleme konusu toplumumuzun derinliklerine sinmiş değil.

“Erişilebilirlik hesaplarını” yapma disiplinimiz de yok. Bağlantıların kurulması, iletişim-etkileşimin yönü ve hızının belirlenmesi, uzlaşma ve çatışma  alanlarının analizi, işbirlikleri, ölçeklendirme, örgütleme eksenli  “değer yaratma”  konusunda   “olsa olsa”  yaklaşımını benimsiyoruz. Bu da bizi  belirlediğimiz  hedeflere  taşımıyor.

Geribildirim disiplini ile  “yaratıcı yüzleşme” yapma konusunda da  ciddi eksiklerimiz var. Kendimizi sorgulama  korkusunu kırmadan  hedef-odaklı gelişme yaratamayız. Ne iş yaparsak yapalım, sapmaları belirleyerek, gerekli ayarları yapan ve kendini yeniden üreten mekanizmalar oluşturmadan  uzun vadeli geleceği  güven altına alamayız. Yarattığımız değerin, harcadıklarımızdan büyük olması gerekir ki birikim yeteneğini koruyabilelim.

Biliyorum, Temmuz ayının sarı sıcağında böylesi  konularla ilgilenmek isteyenlerin sayısı az  olacaktır… Düşündüğümü  sizle açıkça  paylaşmazsam, bu hem size hem de kendime  saygısızlık olmaz mı?

Eğer yazıyı buraya kadar okuduysanız, katılmadığınız  düşünceler varsa  iletin lütfen… Benim doğrularımın ömrü  sizin beni ikna edeceğiniz  noktaya  kadardır….