Kişisel bazı meseleler yüzünden bana biraz müsaade, bu günlerde hiçbir şey düşünmeden ve eylemeden başka işlerle uğraşmam gerekiyor. Günümüzü boş geçmeyelim, sizleri azıcık gülümsetelim. Yine bizim yatılı okuldan bu kez “Keçi” lakaplı, Ankaralı (Ankara Keçisi) altmış yıllık arkadaşımdan alıntıladığım fıkrayı, halkımıza da pek uygun düştüğünü düşündüğümden, sizlerle paylaşarak izninizi isteyeyim…

Amerikalı sonradan çok meşhur olan bir kadın sinema oyuncusu 15 yaşındaki ilk deneyimi olan film setine o gün annesiyle gelmiş. Bu ilk filmindeki sahne aslında çok basitmiş. Kendisi Kızılderili kıyafeti giyecek, yine Kızılderili kıyafeti giymiş bir erkek oyuncu atla gelecek, kızı bileğinden kaptığı gibi atın terkisine alıp gidecek. Motor denmiş, çekim başlamış… Kızılderili kıyafetli oyuncu atıyla gelmiş genç oyuncuyu bileğinden kavrayıp atın üstüne almış, kameranın önünden dörtnala geçmişler. Çekim bitince annesi kızına atla hızlı gitmenin tehlikeli olup olmadığını, korkup korkmadığını sormuş. Yıldız adayı genç kız gayet sakin cevap vermiş: Tehlikeli değildi anne, Kızılderili’ye arkasından sarıldım, eyerin sapından da sıkıca tuttum, hiç korkmadım. Annenin yüzü sapsarı olmuş, iyi ama kızım demiş, at eyersizdi…

Milletçe bindiğimiz atın eğersiz olduğunu, sıkıca sarıldığımız şeyin eyerin sapı olmadığını anladığımız gün düzlüğe çıkma olasılığımız var demektir… On gün kadar sonra yine görüşebilmek umuduyla…