Ağacı, yeşilliği oldum olası çok severim, aşk derecesinde. Son yıllarda artan orman yangınları -ki bazılarının sabotaj olduğu kesinleşti-, inşaat alanı açma, maden arama amaçlı kesim, talan, içimi derinden yaralamakta, duyarlı pek çok doğa aşığı gibi..
Birkaç gün önce bir ileti ulaştı mail hesabıma: “Bir abi anlatmıştı, Hollanda’da bir yol çalışması sırasında, çalışmanın yapıldığı yere 200 metre uzaklıktaki ağaçları örtüyle sarmışlar. Türk abi de gidip, “neden” diye sormuş. “Titreşimi hissedip stresten kuruyorlar. Sarınca, korunduğunu anlayıp rahatlıyorlar” demiş. İki ülke, 500 yıllık fark” diye bitiyor İstiklal Akarsu’nun iletisi.
Doğrusu çok etkilendim, hüzünlendim, Hollanda’daki şanslı ağaçları ve bizdeki yok edilmeye aday gösterilen güzelim ağaçları kıyasladım. İçim yeisle doldu. Oysa biz Türk toplumu olarak yüz yıllardır yeşili sever koruruz. Yani öyle biliyoruz, “yaş kesen baş keser” diye özlü sözümüzü bilmeyen yoktur. Ama uygulayan var mı? Ya da gerçek anlamını bilen?
Ağaçların hisleri olduğunu düşünmüşümdür hep. Bu bağlamda yıllar önce gazetem Sakarya’da, “Ağaçlar da ağlar” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Şimdi daha çok emin oldum onların hislerinin varlığına. Çocukluk yıllarımı geçirdiğim Deliklitaş Mahallesi’ndeki 2 katlı, büyükçe bir arka bahçesi olan evimizin o bahçesinde ağaçlarla arkadaşlığımı hiç kesintisiz yıllarca sürdürmüştüm. Bahara açan erik ağacının çiçekleriyle, “yine buluştuk işte sizinle” diye başlayan diyaloğum, yazın yeşil dalları arasındaki yastıklardan yatağımda okuduğum hikaye kitaplarım, ılık rüzgarların yaprak hışırtısına karışan neşeli, sadece bizim bildiğimiz melodiler.
Sonrasında, onların gövdesindeki minik kara karıncalar, kırmızı gövdesi kara noktalarla süslenmiş uçuş böcekleri, sapsarı, sivri gövdeli arılar, isimlerini bilmediğim onlarca börtü böcek. Hele de dallar arasında dinlenen, soluklanan kumrular, güvercinler..
Var olan ağaçlar yetmez kayısı, erik çekirdeklerini özenle toprağa gömer, büyüsün diye sulardım. Büyütmüştüm de. En azından boyumca yapmıştım. “Benim ağaçlarım” diye gider, okşardım sıklıkla onları. Şu sıralardaki gibi sıcak yaz günlerinde, büyük olanların altında, gölgelerinde kediler yatardı boylu boyunca.
Şimdilerde, kesilen, yok edilen her ağacın iniltili seslerine, evlerini kaybeden sayısız canlının ağıtlarını dinler oldum ne yazık ki…