Reis, “fikri iktidarımızı maalesef kuramadık” demişti ya, kurabilmek için seferber olan bazı üniversitelerimiz elbette var.  Geçen üç yıl Harran, Atatürk, Iğdır üniversitelerinde yapılan bilimsel(!) çalışmalar bu yıl Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde devam etti. İşte o “Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi”nin bu yılki sonuç bildirgesini sizlerle paylaşıyorum: “Din ayrı, bilim ayrıdır düşüncesi materyalist felsefenin ürünüdür. Bilimle din, akılla vahiy arasındaki kavga, İslam medeniyetinin kavgası değildir. Çünkü bilimlerin konusu, Allah’ın kudret sıfatının eseri olan kâinat kitabıdır. Bilim dünyası yaklaşık 200 yıldır ateizmin tesiri altındadır. Bu felsefe, kâinattaki bütün varlıkları tesadüf, sebepler ve tabiatın eseri olarak görmekte ve sadece laboratuvara giren maddeleri bilimsel veri olarak kabul etmektedir. Yaratılış Kongresi bildirilerinden üretilen kitaplar, gençlerin eğitiminde hayati bir öneme sahiptir. Günümüzde gittikçe artan Darwinizm, sekülerizm ve deizm gibi birtakım düşüncelerin genç kuşaklarda sebep olduğu şüphelerin giderilmesinde ‘Bilimler Işığında Yaratılış’ kongrelerinde sunulan bildirilerin ciddi tesiri görülmüştür.” Aslında doğrudan; “Bilme karşıyız, yolumuzu Ortaçağ karanlığının dinci, gerici, dogmatik düşünce yapısı rehberliğinde bulacağız” diyemediklerinden, “Pozitivizm” karşıtlığı üzerine kurguluyorlar geleceğe bakışlarını…
Bugün 10 Kasım, seksen iki yıl olmuş kurucumuzu, büyük önderimizi kaybedeli. Oysaki o ne demişti: “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” Zaten hiçbir siyasal İslamcı Atatürk’ün takipçisi olduğunu iddia etmiyor ki, hatta tam tersini savunuyorlar, bunu da bilim yuvaları olması gereken üniversiteler aracılığı ile haykırıyorlar. İroniye bak!.. Bu iktidar bir gün elbet gidecek ancak ülkenin en büyük sorunu; üniversiteleri işgal etmiş bu gerici yobazlardan nasıl temizleneceği, kaç yıl süreceği, kaç kuşak alacağı olarak beliriyor. Nereden nereye geldik. Devrimler bir kere yapıldı, tamamdır demekle olmuyor, onun bekçisi, bakıcısı, emanetçisi de olmak gerekiyor. Yoksa memleketin her tarafı böyle işgal edilir, haberin bile olmaz. Atatürk’ün ruhu kan ağlıyor, boş gözler, buruk kalplerle heykelleri önünde el pençe divan, saygı duruşunda bulunmak yerine, kafayı kaldırıp ülkenin üniversitelerinde neler oluyor bakma ve düşünmenin zamanıdır 10 Kasımlar…