Bir mevsimin değil, bir duygunun şehri… Eskişehir, sonbaharı bir başka yaşar.

Sanki kentin ruhu bu mevsimle birlikte yavaşlar, derinleşir, düşüncelere dalar. Yazın kalabalığı yerini dingin bir sessizliğe bırakırken, Porsuk’un kıyısında yürüyen insanlar adımlarını bile daha sessiz atar. Ağaçlar, son kez renklerini sergileyen bir ressamın tuvali gibi… Kırmızının, turuncunun, sarının bin bir tonu kenti baştan sona boyar.

Sabahları serin bir rüzgâr karşılar insanı. Hafif puslu havanın içinde, taze kavrulmuş kahve kokusu burnuna çalınır. Üniversite gençliğinin kahkahalarıyla karışan bu şehir havası, sanki bir “yeniden başlama” duygusu taşır. Çünkü sonbahar, Eskişehir’de sadece yaprakların değil; umutların da döküldüğü ama bir yandan da yeniden filizlendiği bir mevsimdir.

Odunpazarı sokaklarında yürürken taş duvarlara yaslanan sarmaşıkların rengi değişmiştir artık. Her köşe başında bir geçmiş, her kaldırım taşında bir hikâye… Belki bir öğrenci memleket hasretiyle kahvesini içer, belki bir çift ellerini ısıtarak sessizce birbirine gülümser.

Sonbahar, Eskişehir’e yakışıyor. Çünkü bu şehir, kalabalığın içinde bile huzuru barındırıyor. Ne fazla gürültülü, ne de fazla sessiz… Tam kararında bir melankoli, tatlı bir huzur hali.

Ve her akşam, Porsuk’un üzerindeki ışıklar yanarken, şehrin rengi turuncudan mora döner. İnsan ister istemez düşünür:
Belki de sonbahar, Eskişehir’in kalbidir. Çünkü burada her son, bir başlangıç gibi hissedilir.

Bir kahve içmek için, Adalar’a gidin… Yaprakların dansını izlerken, Eskişehir’in sonbaharına bir kez daha aşık olacaksınız.