Kuran: Arapça ya da Türkçe namelerle okunacak bir kitap değildir. O kitap,
anlaşılmak için okunur. O kitap, yaşanmak için gönderilmiştir. Siz hiç matematik
kitabını veya fizik, astronomi, tıp kitaplarını nağmeyle okuyan ya da nağmeyle
anlatan bir insan gördünüz mü? Almanya’da kiliselerde papaz İncil’i Almanca okur.
İtalya’da İtalyanca, Amerika’da İngilizce okur. Herkes ne okuduğunu anlar. Karahanlı
Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han tarafından 932 yılında İslamiyet'i kabul eden ilk
Türk Devleti olarak tarihte yerini almıştır. Sen 1090 yıl boyunca anlamadığın bir dille
bu kitabı okursan hiç bir şey anlamazsın.
“Kim, bu ümmet içerisinde din adına geçmişte olmayan bir şey ortaya çıkarırsa bu
kişi, Hz. Peygamber’in Allah tarafından kendisine verilen risalet (elçilik) görevine
ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü Allah Teala “…Bugün dininizi olgunlaştırdım;
size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı uygun gördüm...” Mâide
Ayetinde 5/3 buyurmuştur.
Bu yüzden, o gün dine dahil olmayan şey bugün de dine dahil edilemez. Sonuç olarak
şunlar söylenebilir: Kur’an’da da sünnette bu gün geniş halk kitleleri tarafından
kutlandığı şekliyle kandil gecelerine işaret yoktur. Mübarek kabul edilen bu geceler,
Hz. Peygamber ve ashabından çok sonra; en erken 350 yıl sonra, Mısır ve Kudüs’te
kutlanmaya başlamış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır.
Bu kutlamalar İslam’ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman toplumlar
tarafından ortaya çıkarılmış ve bir “gelenek” haline gelmiştir. Osmanlı padişahı II.
Selim döneminden itibaren ‘kandil’ adını alan bu geceler Müslümanlar tarafından
mirâciye, regâibiye, mevlit gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Kandil gecelerini
kutlayan her toplum kendi kültüründen bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler
gelenekselleşmiştir. Neyin ibadet neyin gelenek olduğunu bilin diye yazıyorum.