Bazı insanlar doğuştan getirdikleri yapıcı-yaratıcı özelliklerini akıl enerjisiyle besleyerek, çekici, toparlayıcı, üretken merkeze dönüşür. Seslerinin tınısı, sözlerinin sıcaklığı, gözlerinin bakışı ve gülüşü  çevresini de katılımcı, kapsayıcı, paylaşımcı ve  sorgulayıcı bir ruh  oluşturur. Yarattıkları ruhun seli, onların  insani çelişkilerini görseniz de, düşüncelerine  zaman zaman katılmasınız da  sizi hep o  merkeze  doğru sürükler. Birlikte olduğunuzda, zihninize hiç bir beklentinin gölgesini düşürmeden  vaz geçilmez bir ortak ideale, ilkeli  tutkuyla ulaşılmak istenen bir hedefe  bağlanırsınız. Bağlanmanız  ve aidiyetiniz  yaşamınızı  anlamlı bir hedefe sürükler; özgüveninizi artırır;  hata kültürünüzü olgunlaştırır; verimliliğinizi yükseltir ve bütün bunları o merkez size   bir şey söylemeden  öğretir…

Yakınında bulunduğum Mümtaz Zeytinoğlu, Osman Nuri Torun, Selami Vardar ve Prof. Dr. Orhan Oğuz’da  “merkez olma”  özelliği güçlü  insanlardı. Eskişehir’ in yetiştirdiği bu değerli  insanlarla birlikte  çalışmış olmayı büyük bir şans olarak  değerlendiriyorum.

Demir-çelik satışları  devletleştiriliyor
Lider  insanların  etkili yönetişim ustalıklarını iyi anlattığına inandığım bir örnek paylaşacağım.

Rahmetli Bülent Ecevit  Başbakan, Deniz Baykal’ın  Ener Bakanı  idi. Demir-Çelik  satışlarının devletleştirilmesi kararı gündeme geldi. Gazeteden ayrılınca ESO’da çalışmaya başlamıştım. Akşam saatlerinde  odaya uğrayan Mümtaz Zeytinoğlu, “ Demir-Çelik  satışlarının devletleştirmesinin  ne gibi etkileri olur? Bu konuda  bir rapor hazırlayalım” dedi.

Mümtaz Zeytinoğlu   ayrılır ayrılmaz  danışabileceğim insanları  aradım : “Demir-Çelik satışlarının devletleştirilmesinin  olası etkilerini  kimden sorabilirim?” diye  sordum. “ Atla git Karabük’e…Hem  fabrika yetkilileriyle görüş hem de  orada çok sayıda  haddehane  var, onlarla görüş en iyi sonuca  ulaşırsın”  önerisi  aklıma yattı.

Ertesi gün  Mümtaz Zeytinoğlu’nda yapmak istediğimi aktardım…Hemen  ESO’ya  telefon etti, gerekli  paranın  verilmesini söyledi… Bir gün sonra da Ankara’ya  gittim, oradan  Karabük’e  geçtim.

Karabük’e  vardığımda  gün batmamıştı…Otele yerleşir yerleşmez, Eskişehir  İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden sınıf arkadaşım  Fuat Güney’i aradım; on dakika  sonra buluştuk.

Fuat Güney’le  haddehanelerin büyüklüklerine göre  bir sıralama yaptık… En küçük haddehane sahibine gittik. Demir-çelik  satışlarının devlet eliyle  yapılmasının  etkilerinin neler olabileceğini  sordum : “ Belediyelerden  inşaatlar için alınan ruhsatlarla yapılan binaları  karşılaştır. Ülkemizde  her yerde ruhsatsız, kaçak ve kentlerde ise gece kondu binalar yapılıyor… Devletleştirme olursa, ruhsatsız olanlar  demir satın alamaz, karaborsa hiç tahmin edilemeyecek kadar artar ve kararı alanlar da bunun altında kalır!”  dedi.

Değişik sorularla zorlasam da, haddehane sahibi hep aynı yanıtı verdi… Ziyaret ettiğim ikinci haddehane  en büyüğü idi… Soruyu  yönelttiğimde, ilk  ziyaret ettiğim  iş yeri sahibinin  verdiği yanıtı neredeyse  kelime  kelimesine  aynı yanıtı verdi… Sonra üçüncü ve dördüncü derken, kararın olası etkilerinin neler olabileceğini anladığıma karar verdim.

KARDEMİR’de de  satıştan sorumlu bir yetkiliye ulaştım… Haddehane  yetkililerinin yanıtları ile benzer analizi  yapıyordu… Akşam  Fuat’la yemek yerken  ertesi gün  dönmeye karar verdim…Daha fazla  insanla görüşmenin  anlamı yoktu.

Eskişehir’e dönünce, çalışma  metodunu,  ulaştığı sonucu anlatan kısa bir notu  ESTON’da Mümtaz Zeytinoğlu’na  götürdüm. Okudu, kalın çerçeveli gözlüklerinin arkasında gözlerinin ışıldadığını gördüm. Başını kaldırıp, “ Köylü, bu saha çalışmasını gazetecilikte mi öğrendin?” dedi. Anlattıklarımı özenle dinledi, sadece gülümsedi…

Rapor içeriğiyle ilgili Başbakan ve Enerji  Bakanı ile görüşme  yapıldı…Sonuç alınamadı  ama siyasi iradeye piyasa ciddi  bedel ödetti; karaborsanın çirkin yüzüyle acı bir yüzleşme yaşandı.

Mümtaz Zeytinoğlu  raporla ilgili değerlendirme yaptığı her yerde  adımdan  söz ediyordu… Yaptığım işin  metodolojisine değiniyor; saha çalışmasının önemine vurgu yapıyordu. Bir çalışan olarak  ESO Yönetim Kurulu Başkanı’nın   tutumu  özgüvenimi artırıyor; işe yaklaşımımda daha özenli olmamı  sağlıyordu. Hayatın merkezine  sadece kendisini koyan  egosu şişmanlardan değildi, bu özelliği de O’nu birlikte olduğu  insanların gözünde büyütüyordu.

Yarım yüzyıla  yaklaşıyor
Mümtaz  Zeytinoğlu  yaşasaydı  birey olarak bizlerin, kent olarak Eskişehir’in çok  şey kazanabileceğini düşünenlerdenim. Yaratıcı  yüzleşme özgüveni olan bir insandı  Mümtaz Bey…  Kendine olan güvenini  size de aktarır ; “… ben de yapabilirim”  duygusunu aşılardı.

Bugün  Mümtaz Zeytinoğlu’nun   geçirdiği  trafik kazası sonucu  aramızdan ayrılışının kırk üçüncü  yılı… Yarım yüzyıla  yaklaşmış sonsuz yolculuğuna çıkışı… Anlamlı bulduğum işlerimin arkasında hep O’nun  bizi  yüreklendirici  rüzgarını hissediyorum… Kısa yaşadın, derin izler bıraktın sevgili  Mümtaz Ağabey…  Huzur içinde  uyu, huzur içinde…