Bizlere tüm gereksinmelerimizi, bizlerden bir şey istemeden karşılıksız veren kişinin
adı: Ana’dır. Bu anamız da her ana gibi bizlere karşı duyarlı davranır. İsteklerimizi
biz istemeden verir. Her derdimize kucak açar. Bizler de teşekkür olarak anamıza
yapılmaması gereken her türlü pisliği yaparız. Oysa bizler bu pislikleri anamıza değil
kendimize yaptığımızı, bu yüzyılın başlarında geç de olsa anladık.
Bizlere kullanmamız için karşılıksız verdiği sularını kendi pisliklerimizin oluşturduğu
atıklarımızla su kaynaklarımızı kirletmedik mi? Bize çalışmamız karşılığında ne
ektiysek, ekilenin on, yirmi katı fazlasını vermedi mi? Ekmediğimiz halde bağrından
çıkan ağaçlardan bizlere meyveler sunmadı mı? Doymak bilmeyen gözlere ve
midelere sahip olduğumuz için daha çok üretelim diye onu gübre adını verdiğimiz
şeylerle zehirlemedik mi? Zehirlendiğimiz halde gene de analığından olsa gerek
vermeye devam etti.
Bilim insanları hep uyardı. Sulara insani atıklarınızı, pisliklerinizi dökmeyin, arıtma
tesisleri kurun dediler. Ağaçlar, bizlerin yaşam kaynağımız olan havamızı temizlediği
için onları kesmeyin. Ormanlık alanları yakarak elde ettiğiniz toprakları
gökdelenlerle yok etmeyin! Tarım alanlarını yerleşime açmayın. Örneğin hepimizin
çok sık kullandığı deodorantların içeriğindeki CFC isimli gaz, atmosferde
parçalanmıyor ve yükseliyor. Sonra da ozon tabakasına kadar ulaşıp ozon
moleküllerinin parçalanmasına neden oluyor. Ozona zarar verdikten birkaç yıl sonra,
yağmur olarak üzerimize yağıyor. Hem bizim sağlığımızı hem de doğadaki canlılığı
ciddi biçimde tehdit ediyor. Ben sizleri bu yaptığınız hatalarınızı düzeltin diye; aşırı
yağmurlarlar, depremlerle, fırtınalarla, kısacası sizin afat dediğiniz şeylerle ikaz
ettim. Sizler beni ayaklarınızın altında gördükçe beni küçümsediniz! Gene de
ektiğinizin karşılığını Toprak Ana olarak verdim. Ben bu alemde sizin yaşamınızı
koruma altında tutmak için her şeyi yaptım. Sizler de bu dengeyi bozmak için her
şeyi yapıyorsanız Nuh peygamber gibi gemilerinizi inşa etmeye başlayın derim.