Bugün Can Yücel’i anacağım. Zihnimin derinliklerinde O’nun unutulmaz sözleri var: “ Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti.Yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündüdür!”
Hayat dendiğinde iki şey anlayacaksın: Biri, doğduğun an başlar, öldüğüne biter. Kaç gün bu dünyada kaldığınla ilgilidir hepsi o kadar. Yaşam dendiğinde farklı şeyler girer devreye. değişiktir; kimi zaman kısa, kimi zaman da uzun bir süreçtir…
Yaşam kötü anları unutabilirsen uzar…Tadını çıkarabilirsen küçük şeylerin; büyük işlerin altına imza atabilirsen eğer, hissetmezsin sırtındaki yüklerini ağırlığını, şaşarsın nasıl gelip geçtiğine, günlerin destesi olan yılların…Kimi insanlar kaygılarından değer üretir hepimiz için…Kimileri kaygılarının yükünü atar başkalarının sırtına, günleri ve anlarımızı bitmez tükenmez yıllara dönüştürler hiç de hak etmediğimiz halde!
Kaç gün kaldığımız önemli değil bu dünyada…Kaç unutulmaz anıyı zihinlerimizin derinliklerine perçinlemektir önemli olan…Zamanın sırtımızdan geçtiğini hissetmemek, unutmaktır mutluluğun adı…
Dön bak bakalım yaşadığın günlere…Unutamadığın kaç gün sayabiliyorsun?
Zihninin yelkenlerini derin okyanuslara açan, silinmez izleri olan kaç gezi yaptın yaşarken?
Sofralık bir siyah üzüm salkımı gibi olgunlaştırdığın, yarara dönüştürdüğün kaygılarından kaçını anımsıyorsun?
İnsanların yaşamına dokunan işlerinden kaçını sayabiliyorsun bir çırpıda?
Hatalarını, düşmanlarını öğretmen yapabildin mi?
Yoksa kin ve öfkeni büyüterek Tagor’un dediği gibi yüreğini yük altında ezdin mi?
Kızgınlıkların ve öfken zihnini gölgeleyerek seni tutsak etmelerine izin verdin mi?
Çeyrek yüzyıl çalıştığın iş yerine en küçük bir utancın gölgesini zihnine düşürmeden gidip gelebiliyor musun emekli olduktan yirmi yıl sonra?
Ömrünün önemli bir bölümünü geçirdiğin işyerinin belgeselini yapan bir gazeteci, senden hiçbir çıkar alış verişi olmadığı halde, “ Öyle gelip geçmişsin ki bu kurumdan, seni görmezden gelerek buranın tarihini yazmak mümkün değil !” diyorsa, bunun nasıl bir zenginlik olduğunun farkına varabiliyor musun?
Geçmişin olan insanlarla bütün makamlardan, mevkilerden, güçlerden arındıktan sonra, sokakta sıradan bir insan olarak karşılaştığında, gözlerini kırpmadan onların gözlerin içine bakabiliyor musun?
Bırak başkalarını…Bir hüzünlü akşam saatinde, içine yolculuk yaptığında, kendini kandırmadan vicdan terazinde kendini aklayabiliyor musun?
Başkalarını kandırma konusunda hüner sahibi olabilirsin… Habbeyi kubbe göstererek hak etmediğim bir şöhretin doruklarına çıkabilirsin… Birlikte yola çıktığın tek bir insan yoksa yanında…Yaptıklarını yakından bilen ve sana güvenini sürdüren tek bir dostun kalmamışsa çevrende…Benekli titrek ellerinin sildiği utancından uzaklaşmak için kendine yalan üstünü yalan söylüyorsan durmadan… Ne anlamı kalır yaşamın, dünyada kaç gün kaldığının ne önemi var?
Kendimize biçtiğimiz değerler toplamı olan kimliğimiz önemli, ama ondan da önemlisi çevremizde bilenlerin bize biçtiği değerler toplamı olan kişiliğimizdir…
İnsan olmak, yaşama anlam katan işler yapmaktır… Yaşadığın her saniyenin hesabını verecek kadar açık, adil, sorgulayıcı, katılımcı, paylaşımcı olabilmektir insan olmak…Şöhret açgözlülüğü ve sorumsuzluğuna tutsak etmişsen kendini…Besleme zihinlerle sahte şöhret üretmişsen kendine, bunu eni iyi kendi vicdanın değerlendirir; ondan kimsenin kaçma gücü yoktur, kimsenin…İnsanın kendine kurduğu hile tuzaklarının utancını unutması imkansızdır, asla unutulmaması gereken de budur.
Dünya bir gündür, ama o günü, önemli olmanın şark kurnazlıklarına kurban etmeden, değerli olmak için geçirmektir insan gibi insan olmak…