9 Ocak 1990 Cemal Süreya’nın ölüm yıldönümü. Yine aklıma takıldı 1955 senesinde Eskişehir’de görevliyken yazdığı şiiri. Şehrin kadınlarını hüzünlü ve ürkek tanımlamış Süreya. Öyleymiş demek ki o senelerde.
O tarihten bu zamana ne çok şey değişti. Bir kere Vişnelik Mahallesi Zambak sokakta ve çiçek isimli o taraftaki tüm sokaklarda tek katlı, güzel, bahçeli o evlerden eser kalmadı. Çiçeklerle özdeşleşen güzel, ürkek, hüzünlü kadınlar da yok oldu gitti tarihin sarı yaprakları arasında.
Oysa o sokaklarda uzun yıllar çiçek koktu baharlarda, İç Anadolu’nun geç gelen baharlarını şenlendirdi güller, zambaklar, leylaklar. Porsuk’un kolları geçerdi kıvrıla, büküle bazı yerlerinden. Bahçelerde ak tenli, ince elli kadınlar, köşelerde duran kedi çanaklarına hep su ve yiyecek koyardı. Kedilerin isimleri bile şimdikilere göre daha naif ve anlamlıydı: Şirin, Mestan, Sarman, Arap, Boncuk...
İnsanlar mütevazi akşamlarda, mütevazi yaşamlarına çekilirdi o tek katlı evlerinde. Aşklar da yaşanırdı tutkuyla, ölesiye. Sonları hüzünlü de bitse yaşandığına değerdi. “Kimyamız uyuşmadı” diye ayrılınmaz, çaresizlikler, ailelerin ısrarları, yoksulluklar ayırırdı sevenleri. İnsanlık değerlerinin önde olduğu, paranın gerilerden geldiği güzel yıllardı. Çok bildiğimden değil, annemin, babamın anlattıklarından çıkardıklarım.
Şimdilerde sadece Eskişehir’de değil ülkenin hemen her yerinde, köşesinde para, rant getiren ne kadar yer, toprak parçası varsa işgal edildi, talan edildi, çirkin beton binalarla, kulelerle donatıldı. Hal böyle olunca da dünyayı paylaştığımız canlara; kedilere, köpeklere hatta ve hatta yabanıl canlara, domuzlara, ayılara, kurtlara, tilkilere, kuşlara yaşanacak alan bırakılmadı.
Üçüncü Boğaz Köprüsü yapım çalışmaları sırasında yok edilen ormanlarda yaşayan yaban domuzlarının, çoluk çocuk boğazın sularında yüzerken, kendilerine yeni yaşam alanı aramak için çırpınırkenki görüntüler halen unutulmuş değil.
Yine HES’lerin yapımıyla mesela Tunceli-Bingöl-Elazığ sınırında bulunan Peri Çayı üzerinde üzerinde yapımı tamamlanan Pembelik Barajı ve HES nedeniyle yaban hayatının olumsuz etkilendiği, en son eski güzergehı kullanırken baraj gölüne düşeşen ve boğularak telef olan “dağ keçisi”ni fotoğraflayan Mahmut Boztaş’ın ”6 yıldan bu yana bölgede doğa gözlemciliği yapıyorum. 2 yıldan bu yana da yaban hayvanlarını çekerek kayıt altına alıyorum. Burada başta dağ keçileri olmak üzere yaban hayvanlarının beslenme, barınma alanları vardı. Buralarda kendilerini güvende hissediyorlardı. Ancak Pembelik Barajı’nın su tutmasıyla bölgedeki yaban hayvanlarının geçiş güzergahları da sular altında kaldı. Son zamanlarda eski güzergahlarını kullanmak isteyen dağ keçilerinin baraj gölüne düşerek telef olduğuna tanıklık ediyorum.”şeklindeki açıklamaları duyarlı herkesin dikkatini çekmekte.
Sonuç olarak öyle bir zamana geldik ki, ne bir tarihte Cemal Süreya’nın anlattığı güzelim Eskişehir ve hüzünlü kadınları kaldı ne de ülkede gelecek nesillere övünerek bırakabileceğimiz bir doğa!