“Ne kadar şendik.”
 

Bazen düşünüyorum da bizim kuşak bu yaşamdan ders alacak çok şey gördü! 68
yılında başlayan o zor dönemlerde ihaneti de gördük dostluğu da. İşte o yıllarda
televizyon nedir bilmezken 31 Ocak 1968 yılında tanıştık televizyonla. Sonra da
ankesörlü telefonlar 1972'de hizmete girdi. Ankesörlü telefonların hala Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yerleşkelerinde ve cezaevlerinde kullanılmakta olduğunu öğrendim.
Bizim mazimizde tek eğlencemiz sinema salonlarında yerli ve yabancı filmleri
izlemekti. Kız arkadaşlarımızla buluşma yerimiz sinema salonlarıydı. Aşklarımız
elele tutuşmanın ötesine geçmezdi. Okul arkadaşlıklarımızsa kardeşten ileriydi.
Teknoloji ile tanışmadan önce ne güzel dostluklarımız, arkadaşlıklarımız vardı.
Şimdiki nesilin bilmediği kan kardeşliklerde geçti yaşamımız. Kan kardeşin öz
kardeşten bi farkı yoktu.
Bizim mazimizde elektrik paramızı evimize gelen memur, saatimizi okur ve bizden
kullandığımız elektrik kadar para alırdı. Elektrik sayaç okuma bedeli almazlardı.
Doğal gaz nedir bilmezdik, annelerimiz gaz ocağında yemeğimizi yapardı. Kışın
sobalar kurulur, her şey yanan sobanın üstünde olurdu. Sobadan çok birbirimize olan
sevgimizdi bizi ısıtan. Sokağımızda fakir olan insanlara gizlice yardım yapılırdı.
Herkes birbirinin sorununa çare bulmak için olanaklarını zorlardı. Paraya ihtiyacı
olan komşusuna ihtiyacı olan para senetsiz verilir ‘olduğunda ödersin’ derlerdi. Her
evde ailenin yaşlı insanları baş köşede oturtulurdu. O devirlerde de ‘Bakım evleri’
vardı ama kimse anasını babasını oralara götürüp bırakmazdı. Bizim zamanımız da
yaşlılar baş tacı edilirdi. Ana başa tâc imiş. Her derde ilaç imiş. Bir evlat pîr olsa da.
Anaya muhtaç imiş derlerdi. Şimdi herkes sorunsuz ve kolay bir yaşamı baş tâcı
ediyor.