“Ben de sıcak bir yuva özlüyorum. Sıcak bir çorba, temiz giysiler, güzel
ayakkabılar, rahat bir yatak. Kim özlemez bunları be abi.”
İnsan eve kendisini hapsetince ne yapar? Ya kitap okur ya da aptal kutusu izler!
Korona virüs altmış beş yaş üstünü tekrar kitaplarla tanıştırdı. Bazı yaşıttaşlarımız
mecburen eşinin izlediği proğramları izlemek zorunda kalıyor. İzlenen filmler de
enişte baldızına, başka bir dizi de amcaoğlu amcasının genç karısına sarkıyor! Bu
diziler de en çok izlenen dizi oluyor! İnsan da biraz utanma duygusu olsa böyle
filmleri izlemez. İzliyorlarsa o toplum için çanlar çalıyor demektir.
Bazı filmlerde de sokakta yaşam mücadelesi veren çocuklar; hırsız, tinerci, kapkaççı
gösterilerek aşağılanıyor. Hepsi öyle mi acaba? Bir televizyon proğramcısı sokakta
yaşayan çocukla röportaj yapıyor ve çocuk; “bizim yatağımız yeryüzüdür abicim.
Başımı koyduğum yastık çoğunlukla içi boşaltılmış kutulardır! Gökyüzünü çekerim
üzerime yorgan diye geceleri. Sohpetimde kimi zaman ya bir sokak köpeği, ya bir
sokak kedisi, ya da benim gibi bu sokaklardan, kimliksiz birisi vardır. Bizi ancak
bizim gibi olanlar anlar be abim.” Sonra o semtin esnaflarından öğrendim. Bu
çoçukları o semtin esnafının getir-götür işleri yapıp karınlarını doyuracak kadar para
kazanıyorlarmış.
Bizlerin içinden de serseri ruhlular çıkıyor. Sağa-sola zarar veriyorlar. Bizler annebaba
tanımadık be abi. Baba diye sığındığımız o amcalar bizlerin ırzına geçti. Şikayet
et diyenler çok oluyor da, kimi kime şikayet edeceğiz. Bizim adımız sokak çocuğu be
abiciğim kim dinler bizi. Sanırlar ki, zevkten kokluyorum ben bu tineri. Yılların
biriktirdiği bu acıları unutmak için be abiciğim. Tutunacak ne bir dalım oldu, ne de
bi.. bi yuva derken göz yaşlarını saklamak için başını öne düşürdü. Boğuk bir sesle;
Ama benim umudum kalmadı. Ne hayaller eskittik bu sokak aralarında, bir bilseniz.
Bilemezsiniz!