Köşe yazılarında günlük siyasete ilişkin yazı yazmak aslında hiç hoşuma gitmiyor. Ancak bugünlerde yaşadıklarımız siyasetin çok ötesinde, Cumhuriyetin ve hukuk devletinin var olma ya da varlığını sürdürebilme mücadelesine dönüştüğü için yazacaklarımızın gerçekten büyük önem taşıdığına inanıyorum. Ülke üzerine oynanan tehlikeli oyunların son dönemecine girdiğimiz bir sürecin içinde yaşıyoruz. Siyasal İslam’ın rejimi dönüştürme çabalarının artık son bölümündeyiz. Konu Yargıtay ile Anayasa mahkemesi arasındaki kavga değil, bizzat iktidar tarafından sahneye konmuş bir yeni anayasa yapmaya kılıf uydurma oyunudur. Yargıtay ve Anayasa mahkemesi konu mankeni olarak seçilmişlerdir. Yargıtayın çıkışı yukarıdan verilen emir tekrarıdır. Bu anayasa yetersiz ve ülkede kaosa yol açmakta olduğundan acilen yenisinin yapılması gerektiği kulaklara fısıldanmaktadır. Ve bütün dönüşümler böyle zamanında çıkarılan olumsuzluk ve uyumsuzluklarla başlamış, su yavaşça ısıtılarak bugünlere gelinmiştir. Amaç yapılmak istenen anayasa ile son darbe vurulacak, kırıntısı kalan hak ve özgürlüklerin tümü rafa kaldırılacak, şahsım devleti, tek adam iktidarı koşulsuz olarak yürürlüğe girecektir…
Aslında kapsamlı analizler yapmaya gerek yok, yargıyı ele geçiren AKP, kendisini devlet partisi olarak konumlandırarak ve defalarca anayasayı değiştirerek yeni bir rejim yarattığını biliyoruz. Şimdi bu rejimi tamamen yasal hale sokacak bir anayasanın peşindeler. Biliyorsunuz daha önce “bu anayasaya uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyen bir Cumhurbaşkanımız var. Ayrıca anayasa mahkemesini kapatmak isteyen bir yardımcı Bahçeli faktörü de bulunuyor. Kırpıla kırpıla güdükleşen mevcut anayasadan arta kalan son demokrasi ve hukuk kalıntılarını, her ne pahasına olursa olsun korumak başta mevcut muhalefet partilerine ve elbette halka düşmektedir. Bu bilinçle iktidara yeni bir anayasa yaptırtmamak için direnmek günümüzün en başlıca görevidir…