Her birimiz farklı farklıyız. Dünyaya gelirken; aile, cinsiyetimiz, hangi ülkede doğduğumuz gibi birçok faktörü bizler seçemiyoruz ve kaderimizi yaşıyoruz.
Kimimiz fizyolojik, kimimiz psikolojik farklılıklarla hayata gözlerimizi açıyoruz. “Stigma Sorunu” denilen bir kavram var. Stigma kelime anlamı ile leke, etiketlemedir . Bu soruna psikiyatri bilim dalında damgalanma da denmektedir.
Günümüzde karşılaştığımız anlamı utanılması gereken bir durumun varlığı, kabul edilmezliğin belirtisi olarak değerlendirilir. Kişinin yaşamış olduğu sorunlar ile mücadele etmek isterken, çekimserlik, çevreden gelebilecek haksız eleştiri ve değersizleştirmelere maruz kalma endişesi yaşaması şeklinde karşımıza çıkar. 
Stigma sorunu değişik şekillerde olabilir. Farklılıklarımız nedeni ile acımazsızca eleştirilebilir, stigmalara maruz kalınabilir. Tam da burada Dünya’nın en dahi insanı Einstein sözü aklıma geliyor. 
“Sakın sana kötüsün diyenlere aldırma, bana da geri zekâlı dediler, atomu parçalayıp ellerine verdim”
Albert Einstein
Bugün hikâyelerini okurken içimizi ısıtan, yüzümüzde tatlı bir tebessüm bırakan uzun zaman etkisinde kaldığımız ve uzun uzun düşündüğümüz kişiler ve kişilerin eserleri vardır. 
İşte bunlardan biri Beethoven – “Moonlight Sonata” (Ay Işığı Sonatı) ’dır. 
Yaşarken tanıyamadıklarımız vardır kendi halinde. Yazdığınız cümleleri değersiz zannedersiniz de yüz yıl sonra sizi alkışlamaya başlarlar. Birçok edebiyatçının, tiyatrocunun hikâyesi de böyle değil midir zaten? Hayatlarını yoksul bir biçimde sonlandırırlar ama aynı zamanda en büyük eserlerinde sahipleridirler. Ve en trajik olanı da aynı dönemde yaşadığı halde bir araya gelemeyen sanatkarlar; Mozart ve Beethoven gibi!
Beethoven; “acılı, mutsuz, yalnız geçmiş çocukluğundan kaynaklı psikolojik sorunları olan bir insandır.” Ay ışığı Sonatı hikâyesini okuyana kadar bende kendisini hep bu cümleyle bildim hatırladım. Okuduğumda hikâyesini ruhum ısındı, yüzümde tebessüm belirdi bir anda. Hayat zaten anlık mutluluklarda saklı değil mi? 
Hikayesi rivayete göre; 
Beethoven sağlık problemleri ile hayatı boyunca mücadele eden birçok sıkıntı içinde yaşayan özellikle sağır oluşuyla hayata küsen biridir. İntihara karar verir ve hatta vasiyetini bile hazırlar. Ancak görme engelli küçük bir kız, Beethoven’a yaşama bakışını tamamen değiştirecektir…
Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaya çıkmıştır. Tam o sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve Beethoven’ı büyüleyen ses oradan gelmektedir. Arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler.
Birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. Beethoven, piyano sesine geldiğini, çalan kişiyi çok merak ettiğini ve muhakkak görmek istediğini söyler. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek Beethoven ve arkadaşını içeri alır. Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. Annesi kıza, Beethoven’in geldiğini söyler ve küçük kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız görme engellidir. Bunu gören Beethoven ise, “Lütfen benden bir şey isteyin.” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olur; “Ben hiç ay ışığı görmedim, bana ay ışığını anlatır mısınız?” Bu durumdan etkilenen Beethoven, bunun üzerine piyanonun başına geçer ve Ay ışığı Sonatı’nı (Moonlight Sonata), doğaçlama olarak besteler…
Gözleri görmeyen genç kızın ay ışığını hiç görememiş ve göremeyecek olması Bethooven’ı fazlasıyla derinden etkiler. Ve yaşama yeniden bağlanmasına en büyük sebep olur. Ve o andan sonra kendi hayatından vazgeçmek üzere olan Beethoven hayata yeniden bağlanır.
Biz bugün bu besteyi dinlerken neler hissediyoruz neler hayal ediyoruz. Belki de gözlerimizi kapatıp gerçekten ay ışığı görüp hissediyoruz. Doğuştan gelen farklılıklar bizleri engelleyemez, yıldıramaz. 
Bu nedenle insanları yaradılıştan gelen farklılıkları ile, kötü, çirkin, yeteneksiz diye sakın etiketlemeyin. Kimlerin neler başarabileceğini asla bilemeyiz… 
Ta ki yıllar sonra hayat hikâyelerini okuyana kadar! 
Ebru Emre