Felsefenin ve düşünce tarihinin en önemli cümlelerinden biri Rene Descartes’ın “düşüyorum o halde varım” sözüdür. Cümlenin anlamı sanıldığından daha derin olup, onun bilgiye yaklaşımını ve kuşkuculuğunu gösterir. Descartes, “mükemmel bilgi” olarak adlandırdığı belirli bir bilgi türünün peşindedir. Dış dünyaya ilişkin inançlarımız ve kuramlarımızda, matematikteki gibi çarpıcı kesinliği bulamamış, dünyaya ilişkin bütün bilgilerimizin kaynağı olan duyularımızdan şüphe etmiştir. Sonuçta kuşkusunun son sınırı olan fiziksel bedeninin varlığından dahi şüphe edilebileceğini iddia etse de düşüncenin varlığından şüphe edilemeyeceği sonucuna varmıştır. Aradığı sağlam, güvenilir ve aracısız bilgiyi böyle bulmuştur. Bu bilgi kuşku duyuyor olmanın bilgisidir. Kuşku duyuyorsak var olmamız gerekir, var olmasaydık kuşku duyamazdık, bu da edindiğimiz ilk doğru bilgidir. Descartes, “neyin doğru olduğunu” tartışmak yerine neden emin olunacağını sorgulamış, bunun sonucunda da “düşünüyorum öyleyse varım” sözü, oluşturduğu idealist felsefenin ilk ilkesi olmuştur. Burada geçen “düşünüyorum” sözcüğü, onun felsefesinde varlığı kesin olan tek şeyin “akıl” olduğunu betimler. “Düşünüyorum öyleyse varım” cümlesi genellikle yanlış anlaşılır. Bunu söylerken aslında "varlığımı düşünüyor olmama borçluyum" demiştir, yani buradaki düşünce varlığın sonucu değil nedenidir.  Bu sözcüğün kullanılış amacı, düşünmenin erdem olduğu savını belirtmek değildir, Descartes’ı ilgilendiren şey varoluş kavramıdır. Sonucunda idealist felsefeye ve bu felsefenin materyalizme, yani aklın maddeye olan üstünlüğüne inanıyorsanız bu deyişi ilgili bağlamlarda kullanmak doğru olur. Ancak, eğer insanları düşünmeye davet ediyor, onları düşünmenin erdem olduğuna inandırmaya çalışıyorsanız bu anlamda Descartes’ın bu sözüne gönderme yapmamak gerekir…
Modern felsefenin kurucusu olarak bilinen Descartes’ın sözüne başvurmadan insanları düşünmeye davet edebilirsiniz, bunda hiçbir sakınca yoktur. İnsanlar sözcüklerle düşündükleri için ne kadar çok sözcük bilirlerse düşünceleri o kadar geniş olacağı açıktır. Sözcük dağarcığımızı genişletmenin tek çaresi ise okumaktır. Oysaki kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyormuş. En fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 oranıyla İngiltere ve Fransa varken bu oran Türkiye’de yüzde 0,1 (binde bir). Bu durum okumadığımız için iyi düşünemediğimizi gösteriyor. Bu göstergeler sonrası Türk halkı olarak varlığımızı sorgularken artık Descartes’a başvurabiliriz: “Okumuyorum öyleyse yokum!..”