Önce meclis üyesi, ardından Kent Konseyi Başkanı, devamında Milletvekili ve en son Odunpazarı belediye Başkanı...
Kazım Kurt'un sırasıyla bu görevlere gelmesini sağlayan kişiydi Büyükerşen...
***
En yakınında, en kritik konularda düşüncesine müracaat ettiği, kendisini doğru yönlendiren, yanlış yapmasını engelleyen adeta bir jokeri konumundaydı...
***
Kazım Kurt ise Büyükerşen'in parti ile olmayan köprüsünü kuran, meclisler başta olmak üzere onu her ortamda savunan, milletvekili olduğunda hocasının resmini odasına asan bir yol arkadaşıydı.
***
Belki hiçbirimizin bilmediği başka bir konu vardır ama görünen o ki her şey bir il kongresinde Kazım Kurt'un kurultay delege seçiminde, Büyükerşen'den daha fazla oy almasıyla başladı.
***
Büyükerşen ortaya çıkan bu sonuca (kasıtlı ve planlı olduğunu düşünmüş olsa gerek) bir hayli kızdı.
Belki, arada rol üstlenenlerin fişeklemesiyle olsa gerek, Kazım Kurt'un koltuğunda gözü olduğu, yerine oynadığı hissine kapıldı.
Kazım Kurt'un ise kızılması gereken kişinin kendisi olmadığını söyleyip “Bana değil, kendisine daha az oy veren delegeye kızsın” cevabı, ikili arasında köprülerin yıkıldığı, gemilerin yakıldığı ve yol arkadaşlığının sona erdiği diyalog oldu...
***
Gelinen noktada Büyükerşen'in Kazım Kurt'a “Partiden atılmıştı elinden ben tuttum”, Kazım Kurt'un da Büyükerşen'e “Ben ona karşı diyetimi ödedim” noktasına geldi...
***
Sonuç olarak:
Yılmaz hoca, “Başkası olursa başıma dert açar düşüncesiyle, kendi tercih edip belirlediği ve bir yerlere taşıdığı” isimlerin neredeyse çoğunun, başına dert açtığıyla, Kazım Kurt ise aday gösterilme karşılığında kendisinden sonsuz ve koşulsuz biat beklenilmesiyle
siyaset yapamayacağı gerçeğinin isyanıyla karşılaşmış oldu.
***
Görünen o ki, birileri “Durun! Kavga etmeyin! Siz kardeşsiniz!” diye ortaya çıkıp, müdahale etme cesareti göstermedikçe bu film mutlu sonla bitmeyecek...
Çekirdeklerin şimdiden hazırlandığına bakılırsa, filmin vizyonda kaldığı sürece izleyeni bir hayli fazla olacak...

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
SAFARİ ARACINI ELE GEÇİREN MAYMUNLAR GİBİ...
Sosyal medya sayfalarında gezinirken zaman zaman karşımıza hoş videolar çıkıyor.
Geçmiş zaman içinde bu videolardan birine denk gelmiştik..
***
Karı-koca safariye gitmişler…
Muhtemelen Afrika ülkelerinden biri…
Camları açık safari araçlarının içinden fotoğraf makinesi ve kamera ile çekim yapıyorlar.
O sırada bir maymun geldi araçlarının yanına.
Maymunu gören çift gülerek görüntü alırken, yeni gelenlerle maymun sayısı birden artmaya başladı.
***
Sağdan-soldan, ağaçlardan inenlerle binlikte bir anda 20-25 maymun oluverdi aracın başında.
Çiftin yüzünde oluşan o baştaki gülümseme aniden endişe ve korkuya dönüştü.
Zira, maymunlar camları açık aracın içine girmeye başlamışlardı.
Genç çift fotoğraf makinesi ve kameralarını dahi almayı bile düşünmeden araçtan çıkıp, korkuyla kaçmak durumunda kaldı.
***
Maymunların neredeyse tamamı artık aracın içine girmiş, aracı resmen ele geçirmişti.
Bir anda koltukları ve direksiyonu kemirmeye, aracın içindeki eşyaları dağıtmaya başladılar.
Belli ki yiyecek bir şeyler arıyorlardı.
Bulabildikleri yiyecekleri yediler, başka yiyecek aramak için de aracın içini adeta talan ettiler.
Artık yiyecek bir şey olmadığına kanaat getirip gittiklerinde ise arkalarında, o güzelim safari aracından geriye içi harap olmuş, camları açık bir enkaz kalmıştı.
***
Aracı ele geçirmişlerdi geçirmesine…
Amaçları elbette aracı çalıştırıp yürütmek değildi...
İçgüdüleri onları sadece, orada yiyecek olup olmadığını, varsa yemeleri için yönlendiriyordu.
O yiyeceği bulmak için etrafı talan edip, aracı kullanılmaz hale getirmelerini de haliyle umursamayacak zihin yapıları yoktu...
***
İşte o videoyu izlediğim günden bu yana, ne zaman tıkır tıkır işlerken yanlış ellere geçen ve talan edilen bir kurum, kuruluş, oda, dernek, kulüp falan görsem, aklıma hep o videodaki maymunlar gelir!
Zira...
Onlar da yukarıda saydığımız yerleri tıpkı safari aracını ele geçiren maymunlar gibi bir şekilde ele geçirmişler, amaçları aracı çalıştırmak ve yürütmek olmadığı için, yemişler, içmişler, sonra da arkalarında enkaz bırakıp, çekip doğal ortamlarına dönmüşlerdir!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
HER İKİSİ DE UTANÇ VERİCİ
İki yıl önce gitmiştim Edirne'ye...
Özellikle Bulgaristan ve Yunanistan'dan adeta günübirlik akın vardı şehre.
Otomobilleriyle sınırdan geçen Bulgar ve Yunan vatandaşları gün boyunca alışveriş yapıyor, otomobillerin bagajlarını alabildiğince dolduruyor, en son araçlarının depolarını doldurup, sınırdan ülkelerine dönüyorlardı.
Edirne'deki esnaf çok memnundu hayatından.
Hayatlarında görmedikleri satışı yapıyor, dükkanlarına adeta mal yetiştiremiyordu.
Zira...
Euro da Bulgar levası da Türk parası karşısında çok değerliydi.
***
Aradan geçen süre içinde her iki paranın da Türk parası karşısında değeri düşmedi.
Ancak...
Türkiye'de fiyatlar bu süre içinde üç-beş katına çıktı.
Fiyatlar önce Bulgaristan ve Yunanistan ile aynı seviyeye geldi, ardından bizim fiyatlar oranın fiyatlarını üçe-beşe katladı.
***
Hal böyle olunca film tersine döndü.
Şimdi, Türkiye'den Bulgaristan ve Yunanistan'a alışveriş için akın başladı.
Öyle ki, her iki ülkeye de alışveriş gezileri ve seferleri düzenlenir oldu.
Kısacası...
Her iki ülkeden alışveriş için gelinmesi de utanç vericiydi, bugün her iki ülkeye alışveriş için gidilmesi de...
