-Hep, bardağın boş tarafına
Bakıyorsun?
-Ne tarafına bakayım bardağın?
-Dolu tarafına baksana,
Bardağın..
-Ama, dolu tarafı yok ki, bardağın?
-Sen de dolu gibi gör, bardağı?
-Nasıl dolu göreyim, boş bardağı?
-Sen de dolu hayal et, bardağı?
-Ama, orta da yok ki bardak!..
DENİR Kİ,
‘’Tencere dibin kara,
Senin ki benden kara.’’
Tabi ki anlayana..
Hatta, kıssadan hisse çıkarana..
Anlamayansa, dudak büker
-Bu söz de ne alaka?
Ben tencere miyim, dibim kara olsun!
Bu cevaba ne denir ki?
Anlayana, dere çok,
Anlamayana, deniz az!..
…
Ne yazık ki,
Günümüz de anlayan az gibi..
Deniz değil, okyanus desen
Nafile!..
…
Zaten, anlamak içinde,
Düşünmeli, hissetmeli, duyarlı olmalı..
Yaşam da da, bölmeler çoook olursa,
Yaşam böylesine eğri-büğrü olur mu?
Herkes gider ileriye, kim kalır geride?
…
Ama,
Kimse de düşüncesizliği üzerine almaz.
Hemen kaşlarını çatar
-Keşke, benim gibi düşünseler,
Yaşam Gül Bahçesi gibi mis olur..
Bir başkası da dudak büker
-Keşke, benim gibi duyarlı olsalar,
Yaşam öyle aydınlanır, pırıl pırıl olur
Bir başkası, ters ters bakar
-Keşke benim gibi anlayışlı olsalar
Yaşam dengeli olur, kimse altta kalmaz..
Bir başkası da yan yan bakar
-Keşke benim gibi sevecen olsalar
Yaşam da ‘’Canım’’ diyene ‘’Canın çıksın’’ denir mi?
…
Derken, biri de dertlice araya girer
-Bir hırs uğruna,
Ne mücevherler kararıyor..
Bir ihtiras uğruna
Ne çağlayanlar kuruyor!.
…
Peki, bu yaşamı böylesine ,getirenler kimler?
Kimler acımasızlar? Doyumsuzlar?
Kimler, istedikleri gibi davulunu güm güm,
Zurnasını da düüüt de düüüt çalanlar?
…
Derken,
Pire, keneye der ki
-Sen çok ısırıyor, çok can yakıyorsun?
Kene güler
-Diyene de bak, ya sen?
Pire vızlar
-Ben ısırırım ama görünmem
Kene güler
-Yav, sen de asalaksın, ben de asalak.
Farkımız ne?
Pire, anlar mı bilinmez..
Hoşçakalın