Bugünkü yazımıza felsefi antropoloji temelinde “insan nedir” kavramına başkaları için hayatlarını ortaya koyan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan adlı üç fidandan söz ederek devam edelim. Dün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm yıl dönümüydü. Elli iki yıl önce bu ülke de 25 yaşındaki yurt sever gençler “tam bağımsız Türkiye” istedikleri için asıldılar. Deniz Gezmiş idam sehpasına çıktığında hayatını verdiği mücadelesini şu sözlerle özetlemişti, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm.” Tutuklandıktan sonra babasına yazdığı bir mektupta ise şöyle diyordu: “Baba, sana her zaman müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm, baba biz Türkiye'nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız.” Evet Deniz Gezmiş “Marksist-Leninist” olmakla övündüğü kadar “Kemalist” olmakla da övünüyordu. Mahkemedeki savunmalarında kendilerini “Atatürk’ün emanetçileri” olarak tanımlıyor, “Mustafa Kemal’i kendimize silah arkadaşı olarak kabul ediyoruz” diyorlardı. Oysa Mustafa Kemal antiemperyalist olmakla birlikte antikapitalist bir tutum içinde değildi. Sınıf mücadelesinin bölünmeye yol açacağını, milli mücadeleye zarar vereceğini düşünüyor ve 1917 devrimini yapmış olan Sovyetler Birliğinden silah yardımı almasına karşın onun sosyalist politikalarından özenle kaçınıyordu. Ayrıca milli bir burjuva sınıfı yaratarak karma ekonomi adı altında kalkınmaya inanıyordu. Lenin ise “antikapitalist olmadan antiemperyalist olunmaz” demişti. Peki neydi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını Marksizm’e inandıkları kadar Kemalizm’e de inanmalarını sağlayan?..
O günlerde “Türkiye Sosyalist Hareketi” geçmişten gelen doğrusal tarih anlayışını ve buna bağlı olarak “iki aşamalı devrim stratejisi” fikrini benimsemişti. Buna göre her toplum tarihin zorunlu evrelerinden sırasıyla geçmek durumunda olduğundan, bu evrelerden biri atlanarak bir sonrakine erişilemezdi. Kapitalizm öncesinde bulunan gelişmemiş ülkeler sosyalizmin önkoşullarından mahrumdu. Türkiye’nin sosyalizme ulaşabilmesi için önce milli, sonra sosyalist olan iki aşamalı bir devrim öngörülmüştü. Birinci aşamanın tarihsel görevleri, “anti feodal” ve “antiemperyalist” bir ülke kurma göreviydi. Kemalizm bu görevleri yerine getirmek için ilk adımları atan tarihsel bir hareket idi. Deniz Gezmiş ve arkadaşları “Türkiye’nin kalkınması için tek ve zorunlu şart ABD’nin yurttan atılmasıdır” diyorlardı. Bu bakımdan “sosyalistlikleri” ile “kemalistlikleri” arasında neredeyse doğal bir ilişki kurmuşlardı. Sosyalizmi kurmadan önce Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı devrimi tamamlamak ve Türkiye’yi kalkındırmak gerektiğine inanıyorlardı. Mahir Çayan, kendilerinin Kemalizm’in gerçek mirasçıları olduğunu vurguluyordu. Çünkü ona göre, emperyalizmin en tutarlı karşıtları sosyalistlerdi ve Kemalizm’in özü de antiemperyalizmdi. O yılların devrimci gençleri ile Mustafa Kemal arasında sarsılmaz bir bağ oluşmuştu. Onlar da varlıklarını hiçbir karşılık beklemeden Türkiye halklarına armağan ettiler. Ölümsüzlüğün ne demek olduğunu hepimize bir güzel öğretip sonsuzluğa gittiler…
Not: Bu yazıda 06.05.2021 tarihli yazımdan alıntı yapılmıştır.