2017 yılının Nisan ayıydı...
Özgür Özel CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak gelmişti Eskişehir’e.
Gün boyu yoğun bir program hazırlanmıştı kendisi için.
***
Programı içinde, Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi ve Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen ayrı ayrı etkinlikler vardı.
Özgür Özel bu etkinliklerin hepsine katıldı.
***
Bu koşuşturma sırasında Özgür Özel ile birlikte Eskişehir’e gelen ve kendisine eşlik eden partili bazı isimler de vardı.
İşte bu isimler, Özgür Özel ile birlikte gün boyu programdan programa koştururken bir ara bir tespitte bulunmuş, şunu söylemişlerdi:
-“Aslında programların hepsi CHP’li, yani bizim partiye ait belediyelerin programları. Ama biz nedense bir programdan diğerine giderken sanki bir partiden diğer bir partiye gidiyormuş gibi hissettik. Neden böyle bilemiyoruz ama bir belediyenin etkinliğinden diğerine giderken birden yanımızdaki ekip ortadan kayboluveriyor, yerine diğer bir ekip geliyor. Her programda yanımızdaki ekip yenileniyor. Hâlbuki hepsi CHP’li ama bir türlü hiçbir programda tüm ekipleri bir arada göremedik”
***
Söylenenlere göre, yapılan bu tespiti dinleyen Özgür Özel'in yanındakilere önce “Burası maalesef böyle” dediği, ardından da “Çünkü Eskişehir'de 2 hatta 3 ayrı CHP var” diye eklediği ifade edilmişti...
***
O tarihte bunu yazmış, “Vallahi yalan da değil” diye yazının sonuna eklemiştik...
Zira...
O tarihte ne belediye başkanları birbirleriyle anlaşabiliyordu ne milletvekilleri.
Ne de teşkilat yöneticileri ile belediye başkanları ve vekiller anlaşabiliyordu.
Özgür Özel'in de işaret ettiği gibi Eskişehir'de 3'e, 4'e bölünmüş bir CHP vardı.
***
O Özgür Özel bugün CHP'nin genel bakanı...
İlerde ne olur bilemeyiz ama Eskişehir'deki CHP de en azından bugün için tek parça olmayı becerebildi!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
İNSANI KURTARMAK!
Eski İstanbul’da entelektüel isimlerin çıktığı kahvehaneler varmış.
Bu kahvehanelerde ortaya bir konu atılır, o konu hakkında farklı düşüncede olanlar karşı karşıya geçer ve tartışmaya başlarlarmış.
Uzun süren tartışmalar yaşanmasının ardından, ortaya atılan konu hakkında ağırlık kazanan görüş de ortaya çıkarmış
***
Yine bir gün bir tartışma konusu atılmış ortaya.
Konu “Louvre Müzesi’nde bir yangın çıkıyor. Yangının çıktığı odada, Da Vinci’nin ünlü tablosu Mona Liza ile 5 yaşında küçük bir çocuk var. Birisini kurtarma şansınız var, hangisini kurtarırsınız?”
***
Kimi tablonun kurtarılmasından yana olmuş kimi ise çocuğun kurtarılmasından yana…
Tablonun kurtarılmasından yana olanlar “Gelecek kuşakları bu muhteşem sanat eserinden mahrum edemeyiz. Bu hakkı onların elinden alamayız” düşüncesinde olduklarını ileri sürmüşler.
Çocuğun kurtarılmasından yana olanlar ise “Diğeri her ne kadar değeri paha biçilmez olsa da sonuçta bir tablo. Belki bu çocuk büyüdüğünde Da Vinci’den daha ünlü bir sanatçı olacak. Belki yaptığı eserler Mona lisa’dan daha kıymetli bulunacak. Bunu kim bilebilir ki?” diye savunmuşlar düşüncelerini.
***
O sırada kahvehanede bulunan Sait Faik Abasıyanık da bir kenarda olup bitenleri sessizce dinliyormuş.
Sonunda tartışan gruplar bu durumun farkına varıp “Sen ne diyorsun üstat?” diye sormuşlar.
Abasıyanık “Ben hiç tereddüt etmeden çocuğu kurtarırdım” demiş.
-“Neden?” diye sormuşlar?
Cevabı çok kısa ve net olmuş; “Çünkü o bir insan!”...
***
Sonuç olarak:
İnsanı öncelemeyen her anlayış bizi her alanda çöküşe sürüklüyor.
Kurtuluş ise, insana verilen değerin ancak, diğer tüm değerlerin üzerinde tutulmasıyla gerçekleşeceğini gösteriyor...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
EKONOMİ İNSANLARI NE HALE SOKTU!
Bir mekan işleten tanıdığımız var...
oldukça enteresan bir yakınmasını dile getirdi sohbet sırasında...
Mekanın tuvaletine koymuş olduğu tuvalet kağıtları ve havlu peçetelerin sürekli çalındığını söyledi...
Özellikle son birkaç aydır tuvalet kağıdı ve havlu peçete çalma işinin bir hayli arttığını, fiyatlarının yüksek olması nedeniyle bu durumun kendisine önemli bir maliyet olmaya başladığını ifade etti.
***
Geçenlerde bir otel işletmeciliği yapan başka bir dostumuz da benzeri bir yakınmada bulunmuş, “Tuvalet kağıdı ve havlular zaten çalınıyordu. Biz daha az maliyetli olması için şampuan ve vücut losyonlarını tüpler şeklinde değil de basmalı sisteme dönüştürdük. Bu defa da yanlarında getirdikleri şişelere bunları doldurup almaya başladılar” demişti...
***
Eskiden, tuvalet kağıdı olsun, sabun şampuan olsun kimsenin almaya, hele hele çalmaya tenezzül etmeyeceği ürünlerdi.
Bu örnekler bile ekonominin ne halde olduğunu, yerlerde sürünen alım gücünün insanları ne şekle soktuğunu göstermeye yetiyor galiba...