"Emek" sözcüğünü çok severim; sözlük anlamı, bir iş yaparken harcanan beyin ve beden gücü, özenli ve uzun çalışma olarak verilmiş. Ben emeği kutsal bulurum, emekçileri de öyle. Ve nedense emek, emekçi denilince ilk aklıma maden işçileri gelir, yer altında can pahasına ucuza kapatılan emeklerini, simsiyah kömür tozuna bulanmış yüzlerini nerde, nasıl görsem hep kutsarım.      

     Daha sonrasında, tarım işçileri.. Nasır tutmuş elleriyle kadınlı erkekli, yazın sarı sıcağında, bazıları deniz kenarında kavurma yaparken, ne tarafımı nasıl daha iyi yakacağım derdine düşerken, çapa sallayan tarım işçileri...

     Ama, yıllarını okumaya verip de beyin güçlerinin karşılığını alamamış değerleri de unutmam. İşte bu liste böylece uzar gider.

     Emek niye verilir, illaki her zaman karşılığı maddi çıkar mı olmalıdır? Mesela anne babalar, ömürlerini adadıkları çocuklarına verdikleri emeklerin karşılığını maddi olarak mı beklerler? Öyleleri yok değil, ama gerçek anne baba, evlatlarına çıkar karşılığı emek vermez, sadece onların rahat yarınlarını sağlama, vatana millete hayırlı evlat olmalarını sağlama amaçlı emek sarf ederler, öyle de olmalıdır.

     Emek başka, başka nerelerde sarf edilir? Güzel bir eser yaratmak için sanatçılar varlarını yoklarını ortaya koyarlar; ressamlar, müzisyenler, edebiyatçılar... Karşılığı? Eh zaten şöhret kapılarını çalarsa, para da ardından gelecektir ister istemez.

     Verilen emekler, gösterilen çabalar her zaman istenilen sonuca ulaştırmaz bizleri, ama yine de vazgeçmeyiz değil mi? Yılmayız, devam eder dururuz son nefesimize kadar.

     Bakın, az daha politikacıları unutuyordum; onlar da çok emek sarf ederler kendi kulvarlarında. Bazıları bu emeklerinin sonunda hayal bile edemeyecekleri iktidar makamlarına çıkar, bunun meyvesini de bir güzel yerler. Diğer bir kısmı, hayatı boyunca ikbale eremez, hep muhalefette pinekler durur. Onlarınki de emektir, ister kutsal sayın ister saymayın.

     Şimdi ben, pek çoklarının bilmediği bir emekçiden bahsedeceğim: "Hayvan sever Emekçiler". Onlar verdikleri emeklerinin karşılığını çoğu kez, sadece bir tatlı minnet dolu bakış, bir kafa sürünmesi, bir kuyruk sallama, bir naif miyavlama, bir kısık tonla "vaf!" olarak alır ve zaten fazla bir şey de beklemezler.

     Bu emekçiler genelde gece çalışırlar; tenhalarda, rahmetli hayvan hakları savunucusu İsmet Sungurbey'in dediği gibi, "hırsızlarla aynı saatlerde, onlar gibi tedirgin, el ayak çekildiğinde sokaklarda olurlar, ellerinde kocaman torbalar, içlerinde mamalara karışmış sevgi dolu yürekler." Çoğunun ismini kimse bilmez, zaten onlar da bilinmek istemezler. Sadece kendi yürekleri gibi olan arkadaşlarıyla paylaşırlar yaşadıklarını. Mesela, devamlı baktıkları bir kediciği uzun süre göremediklerinden, ya da her akşam aynı yerde kendilerini bekleyen köpekleri Arap'ın artık yaşlandığından bahsederler. Pahalanan mama, ciğer fiyatlarından, kendi hiç artmayan emekli maaşlarından yakınırlar.

Üyesi oldukları derneğin kendilerine kol kanat germediğini, en azından iki çift tatlı sözü çok gördüğünü nerdeyse utanarak anlatırlar. Sevgi emekçileri her gece sokaklardadır, yağmur kar dinlemez, kendilerini beklediklerini bildikleri canlara koşarlar. İşte bu emekçilerin emekleri de en kutsal emeklerdendir benim gözümde.

     Emekçileri severim, verdikleri emeklerine de hep saygı duyarım. Misyonum gereği hayvan korumacıların emeklerine, inanılmaz özverili çabalarına rast geldiğimde de bir kuru teşekkürümü asla vermekten çekinmem. Canlarımızın can dostlarına selam olsun, hayvancıklarımıza uzanan elleri dert görmesin, sevgiyle, bereketle dolsun.