Bugünden 100 yıl sonrasına bakmak… Yanlış başladım yazıya!.. Tam tersine söylemek düşüncesindeydim oysa.
-Bugünlerden 1 asır öncesine dönüp düşünmek!..
Ne güzel, tarihe düşülen notlar bize bu olanağı da veriyor. Hele de tarih kitaplarından yazılanlardan daha gerçeğini veren tarafsız notlar da bir “tık kadar” yakınınızda ise…
Örneğin dün bendeniz gün Çanakkale okudum, ekranlardan kaliteli-kalitesiz programlar izleyip TRT radyolarından “Çanakkale türküleri” dinledim…
Buradan hareketle “Çanakkale Savaşlarının önemi” üzerine hamaset yapacak değilim. Yine de şu kadarını bir kez daha anımsamamız gerektiğini düşünürüm;
-O destansı direniş, Ulusal Kurtuluş Savaşımız için bir işaret fişeği önemindedir!..
Belki de; Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında, mirasını alacağımız Osmanlı İmparatorluğu’nun belki de 1915’de “kökten yok edileceği” bir sonuç. Eğer Çanakkale Boğazı geçilse, İstanbul Boğazı ile birlikte “Rusların geçişine” hazır hale getirilmiş olsa… Ve nihayet;
-Mustafa Kemal ilk askeri dehasını ortaya koyma fırsatını bulamamış olsa?..
Can vermeyi şehadet belleyip…
Sözünü ettiğim kimi anlatılarda “Çanakkale Savaşı” denilir, bazılarında Çanakkale adıyla birlikte çoğullaştırılır. Doğrusu ikincisidir;
-Çanakkale Savaşları!..
Hem deniz, hem de kara muharebeleriyle birlikte tanımlanmasıdır. Birbirini “aylar” süreciyle tamamlayan Anadolu direnişinin efsaneleşmiş adı. İşte dün, 18 Mart 2016, onlardan ilkinin “Deniz Savaşı”nın 101. yıl dönümüydü. Ardından,
-Gelibolu yarımadasının tamamını kaplayan muharebelerinin habercisi, müjdecisi gibi.
İkisine ait birkaç rakamsal değer.
O süreçte Birleşik Krallık donanmasının başındaki Churchill’in, Fransa’dan takviyeli deniz gücü onlarca gemi ve 10 bin 400 deniz piyadesinden oluşuyor. Ne ki, kırık-dökük gemilerden oluşan Osmanlı Donanmasının maharetli subay ve erleriyle plan akamete uğruyor. Özellikle Nusret’in mayınları, topçuların isabetli atışları nedeniyle…
Bu kez savaş alanı Gelibolu yarımadası. İtilaf Devletlerinin yüzbinlerle ifade edilen kara gücü. Yetmedi;
-Mısır’da bekletilen Kolordu gücünde Anzak birlikleri takviye!..
Bu kez de karşılarında Anadolu’nun ayakları çıplak, yüzleri yeni tüylenmiş, yürükleri sağlam yiğit delikanlıları. Tıp Mektebinin vatan savunmasına gönüllü doktor adayları, liseli gençler…
-Mustafa Kemal Komutasında ölümü şehadet belleyip, dönmeyi akılarına düşürmeyen savaşçılar.
Yakın zaman kayıtlarına göre, 300 bin, o civarlarda “yiğit can”, canlar…
Analar-bacılar ümidi kesti!..
Biliyorum “hani, hamaset yapmayacaktınız” diyeceksiniz. Bu kadarını; o destanın daha asırlarca süreceğini düşünen bendenizdeki duygu yüklü anlara, anılara bırakınız;
Çanakkale ilk tanışmam, yarım-yamalak tarih öğretilerinin ötesinde köyümün bir düğünün anısı. Aralarında Ayşe Babaannemin de bulunduğu 40’lı yıllarındaki “Yaşlı kadınlar!” grubu.
Avlunun ortasında kümelenmiş kızlarının düğün eğlencesine ara verdikleri bir gün batımı anı. Bizim aileye akraba, Hatice (Çakır) Teyze, kırık bir sesle bir türkü tutturdu;
-Çanakkale içinde vurdular beni!..
Birkaç dizeden sonra susmak zorunda kaldı, hıçkırıkları nedeniyle. Devamını ben getirdim;
-Çanakkale içinde bir dolu testi / Analar-bacılar umudu kesti!..
Bir 15 kişi ağlıyor, yemenilerinin ucunu göz pınarlarına götürerek. “Oooo, Oy”la tamamlayıp, ben de katılıyorum. Sessiz hıçkırıklara…
Sonra öğreniyorum, Akrabalıktan eniştemiz, gidip de dönmeyenlerden…
***
Çanakkale topraklarına emanet ettiğimiz şehitlerimizi, ( başta Mustafa Kemal) dönen, ancak bugünlere erişemeyen gazilerini rahmetle, saygıyla ve şükranla anıyorum.
-Anıyoruz!..