Şarkılardaki anlamı her ne kadar “ölümü” içermese de, “yaşarken ayrılmayı” anımsatsa da, hemen aklıma geliverdiği için şarkının ilk dizesini buraya yazıyorum;
-Gitmek mi zor, kalmak mı?..
Öyle ya, gidenin ardından yakılan ağıtlarda da “gitti, gitti” feryatları yükselmez mi” ilk sözcükler olarak… Bense “vedayı” kullanırım genellikle…
-Bir ömür geçirdiği şu aleme, sevenlerine veda!..
Giderek öğrenir insan vedanın kaçınılmazlığını. Şu sıralar sıkça gider olduğumuz Cenaze törenlerinde hoca efendilerinin ilk cümle olarak başladığı konuşmalarında vurguladıkları gibi;
-Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır!..
Bu dinsel uyarıya karşın orada bulunanlar anında unutmayı tercih ederler Ne
Ottan-kuşa, börtü-böcekten-beşere; doğanın değişmez tek kanunudur bu. Yine çok duyduğumuz bir benzetmeyle;
-Az yaşa çok yaşa akıbet gelir başa!..
Amigo Orhan’ın Amigoluğu?..
Bu bilinen doğa yasası üzerinden başlayıp, yine bilinen “yaşam felsefesi” üzerinden sürdürdüm yazıyı. Nedeniyse bir başka “Eskişehir efsanesi”
-Amigo Orhan’ın, doğup büyüdüğü, yaşamının 87 yılını geçirdiği şehrin insanlarına vedasıydı.
Evet, onu bu şehirde herkes “Amigo” sıfatıyla tanıdı, sevdi. Aile adıysa “Erpek” idi. Oysa futbol aleminin başşehri İstanbul dükalığında bugün olduğu gibi “Amigoluk” pek seslendirilmezdi. Ayrıca taraftarlarının sloganlaşmış tezahürat şekilleri de yoktu. Spor basını amigoluk yerine o taraftar önderlerinden “Tribün lideri” olarak söz edecektir. Örneğin;
-GS’ın tribün lideri Karcı Ezmez Şevki, gibi…
Ama Orhan abi’den bir süre sonra şu satırlarla söz etmeye başlayacaklardır:
-Eskişehirspor Amigosu Orhan!..
Yapacakları haberlerde sonuna “Erpek”i de ekleyerek…
Ne zaman başlayacaktı, ilk hangi maçta bu sıfatı kazanmış ve ölümüne kadar sürdürmüştü. Orhan Abi?
Eskişehirspor’un kuruluş kongresinden bu yana şanlı tarihi bilen gibi bu soruların yanıtını bilmiyorum açıkçası… Unutulmaz 3-1’lik Bursaspor maçın da olabilir mi?
“Hayır!” diyorum o olaylı maçın canlı tanığı olarak. Gerçi çalıştığı Devlet Su İşleri’nin takımı DSİ Bentspor’un taraftarı epey kalabalıktı o maçta ama, onunda onların arasında olduğunu sanıyorum sadece!..
Siyah pantolon kırmızı kazak!
Kaldığımız yerden devam edersek, benim kuşağımdan “Eskişehirspor taraftarı” olup da maçlara giden dostlardan ricam;
-Amigo’nun ilk maçını hatırlayan varsa…
O anı eklemeleridir. Ben yine sanıyorum ki, çıktığımız yılın son maçları olmuştu. Zira 1. Ligde ilk maçlarımızı oynamaya başladığımızda “Es, Es, Es” sesleri slogan halinde vardı. Ve devamında;
-Amigo Orhan artık sahalarda, tam da santra çizgisinin ortasında!..
***
Tribünler dolmuş, maçın başlamasına 15-20 dakika var… Orkestra şefi olmaksızın ritimsiz seslerle “Es-Es çekmeye başlamışlar. Bir yandan da gözler kapalının çıkış kapısında.
-Siyah pantolon, kırmızı kazaklı bir adam bekleniyor!.
Nihayet santra çizgisinden, başlama noktasına fırlıyor o adam ve tribünler ayakta… Koşarak geliyor giderek ünlenen amigomuz. Önce kapalı açıktaki taraftarları zarif bir selamla eğiliyor başlama noktasında;
-Bir Baba Hindi!..
O sırada başlama noktasındaki kireçten bir parça havalarda ve Amigoya cevap;
-Hey Allah!..
Üç kes tekrarlanıyor bu gösteri, ardından tribünlerin şovu başlıyor;
-Es-Es-Es, Ki-ki –Ki; Eski-Eski Esss!..
Takım sahaya çıktığı an daha bir canlı, coşkulu ve 90 boyunca hiç bitmeyecek şekilde…
***
Bilinçli bir “sosyalist” idin aynı zamanda Orhan Abi. Seninle her karşılaştığımızda “bir söyleşi yapalım abi” teklifimi, “Boş ver, ne gereği var” diyerek ret ettin. Ama kızım Rengin’in aynı teklifine “evet” dedin ve,
-BBC Türkçede yayınlandı!...
Işıklar içinde uyu Orhan Abi, Amigomuz…