Bir önceki yazımızdan devam ederek, Rene Descartes’ın (1596-1650) hakikate ulaşma ve doğru düşünme yöntemini nasıl geliştirdiğine bir göz atalım. Öncelikle bilgiyi kökleri metafizik, gövdesi fizik, dalları diğer bilimler olan bir ağaca benzetir. Diğer bilimler dallardaki meyvelerdir. Bu meyvelerin güzel ve sağlıklı olması kökün ve gövdenin sağlıklı olmasına bağlıdır. Öyleyse ilk önce köke yönelmek lazım, bunun içinde işe ön yargısız olarak başlamak gerekir. Bu nedenle kendi aklımla açık ve seçik ulaştığım apaçık şeyler dışında her şeyi bir tarafa bırakacağım, bana daha önce dayatılanlara ve öğretilenlere yanlış gözüyle bakacağım. Bu “hakikat yolundaki” arayışındaki şüpheci yöntemini “sepetteki çürük elmaların ayıklanması” metaforu ile açıklar.

Bir sepette tek çürük elma olsa dahi o çürük elma bütün sepeti etkileyebilir. Bunun için bütün elmaları boşaltmak ve tek tek gözden geçirmek gerekir. Descartes Bütün bildiklerinin yanlış olabileceğini ve kendi aklı ile tekrar irdelenmesi gerektiğinden söz etmekte ve o günün koşullarında egemen olan “Kilise” ve “Aristoteles” öğretilerinden oluşan, çağ dışı kalmış bilgileri içeren, “skolastik felsefeye” karşı çıkma cesaretini göstermiştir. İnsanlık aydınlanmanın ve modern felsefenin temelini böyle atmıştır…


Burada eğitimin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Her daim yüzlerde tebessüm oluşturan “eğitim şart” sloganı ister istemez akla geliyor, ancak daha da önemlisi “hangi eğitim?” sorusunun karşımıza çıkmasıdır. Zaman zaman yazılarımda İoanna Kuçaradi Hocadan öğretici, yol gösterici, hayatı tanıma ve anlama tadında anekdotlar aktarırım. En sevdiklerimden biri de Hocanın eğitimi tanımlama biçimidir. Kuçuradi eğitimi, bir eğitmen, bir öğreten olarak ben sadece “oraya bak derim” şeklinde tanımlıyor. “Bakacağı yeri gösteririm, bakacağı şeyi değil” diyor. “Bakacağı şeyi ben gösterirsem onu ezberler, oysa kendi bulmalı, kendi keşfetmeli, ancak bütün odayı da dolaşmamalı, hiç olmazsa yönünü belirlemesine yardımcı olunmalı, eğitim budur…” Eğitim bundan daha güzel nasıl anlatılır? Yanlış ve çağdışı eğitim olan ezberci ve dayatmacı eğitim dört yüz yıl önce sorgulanmış, Ortaçağ öğretilerine karşı çıkılarak insanın kendi aklını kullanması önerilmiş. İnsanlığın bunu hala anlamaması ve yanlışta ısrar etmesi iktidarlarını sürdürmek isteyen egemenlerin toplumu bilerek ve isteyerek cahil bırakma çabası olarak değerlendirmek gerekir…