-Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda TÜRASAŞ Eskişehir tesislerinde tören yapacaksınız.
-Ulaştırma Bakanı’nın bizzat katıldığı törende “İlk milli elektrikli lokomotifimiz” diye övündüğünüz E5000 Lokomotiflerinin beşini alkışlar arasında raylara indireceksiniz.
-Ulaştırma Bakanı törende kürsüye çıkıp, neredeyse tamamına yakını yerli üretim olan bu E5000 Elektrikli Lokomotif’in ne kadar marifeti varsa sıralayacak.
-TCDD yetkilisi aynı kürsüden, 95 adet üretme kapasitesi olduğunu ballandıra ballandıra anlatacak.
-Ardından, “Raylara indirdiğimiz bu ilk yerli elektrikli lokomotiflerimiz sayesinde bundan böyle ülkenin parası ithalata gitmeyecek. Hatta ürettiğimiz lokomotifleri ihraç ederek ülkeye döviz kazandıracağız” denilecek.
-Son olarak, törene katılan Ulaştırma Bakanı görevli şapkası giyerek, raylara indirilen ilk lokomotife hareket etmesi talimatını verecek.
Aradan üç ay geçecek...
***
-Bakanlık 40 adet lokomotif almak için uluslararası ihaleye çıkacaksınız.
-İhale şartnamesine yerli üretim şartı koymayacak; bir de uluslararası bir-iki firmanın bu ihaleyi alması için “Bin adet dizel motor üretmiş olmak” ibaresini koyup, adeta adrese teslim ihale yapıldığını açık edeceksiniz...
Böylece, üç ay önce “İlk milli elektrikli lokomotifimizi yaptık” diye övünüp törenler yaparken, üç ay sonra yurt dışından 40 tane lokomotif ithal edeceksiniz.
***
-Üç ay önce “Bundan böyle, yerli üretimimiz sayesinde paramız dışarıya gitmeyecek” derken, üç ay sonra ülkenin 250 milyon Euro parasını ithal edeceğiniz 40 lokomotife vereceksiniz.
Buna resmen “Bu ne perhiz, bu ne turşu?” derler.
***
O yüzden...
Bu çelişkiyi fark eden ve 40 lokomotif ithalinin durdurulması için Meclis’te soru önergesi veren CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan’ı kutlamak lazım...
YAPARSA DÜNDAR ÜNLÜ YAPAR...
Atatürk Caddesi, Eskişehir'in trafik yoğunluğu olan büyük caddelerinden biri.
Yoğunluğu azaltmak için cadde üzerinde bulunan kavşaklar haricinde, her iki tarafta bulunan yan yollara dönüşler yasaklandı.
Yasak tabelaları da asıldı.
***
Ama gelin görün ki; sürücüler buna bir türlü uymadı, uymak istemedi.
Her iki taraftan da gelen araçların, yasak olmasına rağmen yan yollara dönme ısrarı, dönüş yapan araçların hem karşı yönden gelen trafiği, hem de arkasında biriken trafiği kilitledi.
***
İşte bu durumu ortadan kaldırmak, yani cadde üzerindeki yan yollara dönüşleri engellemek adına UKOME tarafından 2020 yılında alınan, ama “Belki kurallara uyulur” düşüncesiyle 4,5 yıldır uygulamaya konulmayan duba sistemi, Atatürk Caddesi'nde uygulanmasına karar verildi...
***
Karar, uygulamaya başladığı gün eleştiriler de almaya başladı.
En çok eleştiri de biri hariç, AK Partililerden geldi.
“Biri hariç” dediğimiz isim, AK Parti önceki dönem il başkanlarından Dündar Ünlü...
***
AK Partililerin yaptığı eleştirilerin kolaycılığının aksine, Dündar Ünlü, herkese açık olan sosyal medya hesabı üzerinden, aslında meselenin özünü de yakalayan şu paylaşımı yaptı:
“Belediye eleştirme kolaycılığına kapılmadan önce neden toplum olarak dubayla kurallara uymak zorunda kalmamız sorgulanmalı.”
***
Bakın, böyle bir tespiti Eskişehir'de herhangi bir AK Partili yap(a)maz!
Herhangi bir AK Partili, böyle bir tespitin doğru olduğunu düşünür ama bunu söyleyemez!
Doğru olduğunu bile bile, herhangi bir AK Partili böyle bir tespiti dile getirme cesareti göstermez; doğru içinde yanlış aramayı tercih eder!
***
Sonuç olarak:
Duba muhalefetini marifet bilen partililerden, çapsız ve tutarsız eleştirilerin geleceğini bile bile, AK Parti içinde böylesine doğru ve yerinde tespiti ancak Dündar Ünlü yapar...
Diğerleri ise meselenin özünden bihaber, siyaseten muhalefet yaptığını falan zanneder!
***
NOT – Şimdi, okuduğunu anlama konusunda sıkıntılı olan ve Ünlü'nün bu tespiti ile yukarıdaki yazıyı “CHP'li belediyenin yaptığı işi savunma” olarak algılayanlar mutlaka çıkacaktır.
Onlara tavsiyemiz: Bir ara Google'a girip “Dündar Ünlü’den CHP'li belediyelere eleştiri” yazsınlar. Karşılarına doğru, yerinde ve ayakları yere basan kaç tane haber çıkacağını bizzat görmüş olurlar.
Üstelik belediyelere yönelik her eleştirisinin de, duba gibi boş beleş bir eleştiri olmadığını anlarlar...
SEÇİM KAZANMAK ARTIK SEÇİLMİŞ OLMAK İÇİN YETERLİ DEĞİL...
Bir memlekette halk yıllar yılı “seçim” diye bir eğlence yaparmış.
Her şey usulüne uygunmuş: Adaylar çıkarmış, kampanyalar düzenlenirmiş, sandıklar kurulmuş, halk da heyecanla oy verirmiş.
***
Derken bir yıl, işler yolunda gitmiş gibi olmuş:
Bir grup halk, hiç beklenmedik şekilde, iktidardaki köklü gruba karşı bir başka grubu seçmiş. Hem de büyük bir şehirde! Hem de demokrasiyle!
***
Herkes şaşkın ama sevinçliymiş.
Seçimi kazananlar hemen işe koyulmuş:
Sandalyeleri düzenlemiş, camları silmiş, çay ocağını açmış, duvara Atatürk portresi asmışlar.
***
Tam işler yoluna girerken…
Birileri gelmiş.
"Durun bakalım!" demişler.
“Bu seçim usule uygun mu yapıldı?”
“Adayın ayakkabısı bağcıksızmış.”
“Bazı seçmenlerin parmak izi tersten basılmış.”
“Biri o gün gripti, doğru oy verememiş olabilir.”
“Ayrıca bizim adam kazanmadı, bu bir hile değilse nedir?”
***
Sonra mahkemeye gidilmiş.
Mahkeme de uzun uzun düşünmüş…
Sonra:
“Evet ya,” demiş.
“Bu seçim fazla halktan yana olmuş.
Demokrasiye fazla uygun.
Biz bunu iptal edelim. Yeniden oynayalım.”
***
Seçimi kazananlar şok içinde kalmış.
“Ama biz seçildik?” demişler.
“Olur öyle,” demiş mahkeme, “seçim kazanmak, seçilmiş olmak için yeterli değil artık.”
Sonra…
Seçimi kazananların yerine “Geçici Yönetim” atanmış.
Adı üstünde: Geçici.
Ama kimse geçip gidememiş.
***
Halk şaşkın:
“Biz oy verdik?”
“Evet, ama yanlış kişiye!”
“Ama bu demokrasi değil mi?”
“Demokrasi canım… Şey… Şartlı demokrasi!”
“Ne şartı?”
“Bizim kazanmamız şartı!”
***
Ve o günden sonra halk yine seçim yapmaya devam etmiş.
Ama her oy pusulasının üstüne şu not iliştirilmiş:
“Kazandığınız takdirde geçersiz sayılacaktır.”