İnsanların birbirlerini aşağıladığı, küçümsediği, yok saydığı ve güçsüzlerin ezildiği
bir dünya da yaşarıyoruz. Gücü elinde bulunduran insanların kendi çıkarları için
ahlakı ayaklar altına aldığını görebiliyoruz. Görüyor ama tepki gösteremiyoruz!
İnsanların birilerine rüşvet vererek birbirlerini suçlamalarını televizyonlarda
izliyoruz. Ne yazık ki yargı da bu olayları bizim gibi izliyor. Hırsızlar birbirlerini
hırsızlıkla suçlarken dürüst insanlar bu olayları ağzı açık dinliyor.
Size yapılan haksızlığa ve adaletsizliğe veryansın edip şikayetçi olmakla hiçbir
sorunu çözemezsiniz. Bir insanın veya bir canlının karşılaştığı kötü davranıştan ve
haksızlıktan dolayı üzüntü duyabiliyor ve acıma duygusu hissediyorsanız, onun o
çaresizliğine çare arayabiliyorsanız; size insan denebilir! “Bana dokunmayan yılan
bin yıl yaşasın” diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz. Zaten
bu söz Türk örf ve geleneklerine aykırıdır.
Dahası “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözü de bizim örfümüze uygun
değildir. Çoban akşam vakti hayvanları otlatmış, köyüne dönerken köyün muhtarı ile
bir yabancıyı görmüş. Muhtar, karşısındaki adama ineğini satmak istiyormuş. Ancak
çoban, o ineğin hasta olduğunu çok iyi biliyormuş. Adamların yanına gelip ineğin
hasta olduğunu, nasıl satılabileceğini söylemiş. Köyün muhtarı, bu duruma çok
sinirlenmiş. Doğal olarak o adam da ineği satın almamış. Çok sinirlenen muhtar,
çobanın işine son vermiş. Köyden kovulan çoban, “Ben doğrudan yanayım, varsın
beni dokuz köyden de kovsunlar. Ben doğruyum.” diye söylene söylene başka
memleketlerin yolunu tutmuş. Keşke hepimiz bu çoban gibi olsak.