Temmuz ayı, Eskişehir’e adeta alev alev geldi. Termometreler gündüz 35 dereceyi gösteriyor, akşam saatlerinde bile sıcaklık 29’un altına zor iniyor. Betonla çevrili sokaklar, gölgeye hasret parklar derken, bu kavurucu havada nefes almak bile zorlaştı. Biz insanlar serinlemek için vantilatöre, klimaya, soğuk suya sığınabiliyoruz. Peki ya sokakta yaşayan canlar?

Onların sığınacağı bir duvar aralığı, içecek bir kap suyu var mı?

Eskişehir’in dört bir yanında yaşayan yüzlerce sokak kedisi ve köpeği, bu sıcak havayla baş başa. Bir damla su bulmak için kilometrelerce dolaşmak zorunda kalan bu sessiz dostlarımız, aslında bizim vicdanımızla sınanıyor. Bir su kabı bırakmak, belki de onların hayatını kurtarmak anlamına geliyor.

Oysa çok basit… Evinizin önüne, dükkanınızın kenarına ya da parkın bir köşesine sadece bir kap su bırakmak. Ne bütçe ister ne büyük çaba. Ama unutmayın, o küçük kapta sadece su değil, insanlık da taşınıyor.

Belediyelerin belli noktalara su kapları koyması sevindirici. Ancak bu çaba tek başına yeterli değil. Her mahalleli, her sokak sakini bu sorumluluğun bir parçası olmalı. Çünkü sokakta yaşayan canlar, hepimizin ortak emaneti.

Şunu da unutmamak gerek: Bugün bir kediye su veren bir şehir, yarın insanına da merhameti çoğaltır. Bugün bir köpeğin susuzluğunu gideren bir toplum, yarın kendi içinde barışı da büyütür.

Eskişehir, sokak hayvanlarına duyarlılığıyla bilinen bir şehir.

Gelin bu duyarlılığı bu yaz daha da büyütelim. Her birimiz bir kap su koyarsak, sokakta bir damla yaşam olur. Unutmayalım, sıcak havalar geçer… Ama vicdanlarımızda bıraktığı izler kalır. Bir damla merhamet, bir ömür unutulmaz.