Çocukken çok muzurduk. Şakalarımız bazen çocuk şakasını geçer, büyüklerimizi üzerdi. Ne mi yapardık? Evler tek katlı ve kapılar tokmaklıydı. Biz de gece oldumu siyah ipliği o tokmağa bağlar uzakta siper alır kapının tokmağını tak-tak diye çalardık. Kapı açılır kimse olmadığını gören o komşu amca allaalla der sonra kapıyı kapatırdı. Biz de iki dakika zor bekler tekrar tokmağa bağlı ipi çeker kapıyı çalardık... En büyük korkumuzda bekçiye yakalanmaktı.
Ne güzel günlermiş o günler. O yıllarda elektrik sayaçlarını okumak için her ay başı memur gelir, sayaçta yazan elektriği okurdu. Sonra elindeki çift katlı faturaya yazar cetleliyle yazdığı kısmı koparır ve parayı tahsil ederdi. Parası o ayın elektrik parasına yetmeyeni anlayan memur kullanılan elektriği biraz ileriden okur öyle yazardı. Gelecek ay o geriden gelenle beraber yeni elektrikte ödenirdi. Şimdiki gibi elektrik sayaç okuma bedeli yoktu.
O yıllarda Ankara’da Havagazı varmış. Isınmada ve aydınlanmadan kullanılırmış ama biz Havagazı nedir bilmez dalga geçerdik! Hava gazı osuruk gazı derdik. Annelerimiz gazyağı ile çalışan gaz ocağında yemeğimizi yapardı. Bazen gaz ocağı tıkanır alev çıkarırdı. O zaman annem Erdinç diye bağırır, ben de hemen gaz ocağının sorun çıkardığını anlar ve ince telli tutacakla ocağın gaz çıkan deliğine o tutacağın ucundaki iğneyle birkaç kere gaz ocağının tepesindeki o deliğe sokup çıkararak yeniden yanmasını sağlardım. Sonra büyük bi iş başarmış kahraman edasıyla odaya dönerdim.
Kışın en hoş şeyi ise sobalar kurulma zamanıdır. Mutlaka her evde tatlı bir kavga çıkardı. O sobalar sayesinde kışın çöpçülerin işi azalırdı. Çünkü çer-çöp denilen ne varsa o sobada yakılarak hem ısınmamız sağlanır hem de temizlik olurdu. Her şey yanan sobanın üstünde olurdu. Yemek sobanın üstünde yapılır, sıcak su sobanın üstünde olan güğümden sağlanırdı. O zamanlar çocuk olduğumuz için o sobadan çıkan sıcaklıkla ısındığımızı zannederdik! Oysa bizi ısıtan o sobadan çıkan ısıdan çok birbirimize olan sevgimizmiş bizi ısıtan.