Filozofları dinleyecek olursak hiç bir şey yoktan var edilmemiştir. Var olan bir şey de
yok olmamıştır derler de yokluğu nasıl tarif edeceğiz? Yok diyebileceğimiz bir şey
yok olmayacağına göre yok olmak, bence var olan şeyin şeklini değiştirmesi olarak
tarif edebiliriz. Gene bence diyerek anlatmaya çalışacağım. Yok veya yokluk; var
olmanın yada varlığın zıt kavramıdır, yok diye bir şey yoktur. Yok ancak var olanın
varlığının içinde gizlidir. Biz görmesek de var olana yok diyemeyiz. Sizlere kafayı
yedirtmeden açıklayayım.
İşte ispatı: Bir elmanın için de ne var? Elmanın çekirdeği var. Peki bu elmanın
içindeki elma çekirdeğinin de içindeki elma ağacını göre biliyor muyuz? Biz
göremiyoruz diye bu çekirdeğinin içinde ki elma ağacına yok diyebilir miyiz? O elma
çekirdeğini doğanın ve çekirdeğin şartlarına uygun bir şekilde eker ve onun
yetişmesini sağlayacak koşulları yerine getirirsek; zaman içinde o çekirdek elma
ağacına dönüşecek ve meyvesini verecektir. O zaman bir şeye yok demeden önce o
şeyin varlığının içinde yok olduğunu öğrenmiş olduk. Felsefe tarihinde başlangıçta
“varlık” mı “yokluk” mu vardı sorusuna değinen en eski metin Rigveda’dır. Mö.1500
“Başlangıçta ne varlık vardı ne de yokluk...Ne hava vardı, ne de onun ötesindeki
gökyüzü, bir kımıltı mı? Nerede? Hangi örtünün altında? Kimin himayesinde?
Dipsiz suların sonsuz derinliği mi yoksa? Ne ölüm vardı o zaman ne de ölümsüzlük.
Ne de gündüzü geceden ayıran bir işaret. Ama bir o vardı, soluk olmadan soluyordu
kendi iç gücüyle!