Daha kaç kez yazmalıyım?

Belli ki bazı güç odakları insanlığın vahim su sorununa çözüm bulunmasına karşı. Yoksa çoktan çözülmüş olurdu.

Acaba niçin? Birileri sudan çok para kazandığı için mi?

Ben, yarım yüzyılı aşkın yorum yazarlığı hayatımda en az on kez yazmışımdır: Şu sıralar Türkiye’yi kavuran susuzluğun, belki de modern insanlığın en büyük çelişkisi olduğuna işaret etmişimdir. Bunun bir saçmalık olarak görülmesi gerektiğini haykırmışımdır.

Ama fazla bir şey değişmemiştir.

SU VAR, ENERJİ VAR, NİYET YOK

Yerkürenin dörtte üçü sularla kaplı. Ama insanlık susuzluktan kırılıyor.

Tuzlu deniz suyunu içme suyu haline dönüştüren desalinasyon sürecinin çok pahalı olduğu öne sürülegelmiştir. Öyleydi. Artık değil.

Özünde bu bir öncelik sorunudur.

Kaldı ki, güneş enerjisinin iyice ucuzlayacağı yakın gelecek için bu, aşılmaz bir engel sayılamaz.

Su var, enerji var, içme suyu yok!

Buradaki sorun, ekonomiden çok ahlaki değil midir?

Yıllardır bu alandaki teknolojik gelişmeleri göz ucuyla da olsa izlerim. Zaman zaman kötümserliğim azalır.

Ama sonra derin düş kırıklıklarına uğrarım.

Bu kurak yaz sırasında da öyleyim. Bozcaada’da sık sık su kesintileri oldu. Adanın suyunu Kazdağları’ndan getirmek yerine kendisi için küçük bir içme suyu arıtma tesisi yapılmış olsaydı kötü mü olurdu?

YALNIZCA YÜZDE 1

Şunca onyıllar boş konuşarak geçtikten sonra, şu sırada yerküredeki içme suyu ihtiyacının yalnızca yüzde 1’i desalinasyon ile elde ediliyormuş. Bu alanda İsrail başı çekiyormuş. Ötekiler dalgada. Acaba niçin?

Adanın suyunu ta Kazdağları’ndan deniz altı borularla getirmek yerine kendisi için küçük bir deniz suyu arıtma tesisi olamaz mıydı?

Yerkürede tükenmeyecek kadar çok su var. Marifet, onu içilebilir ve tarımda kullanılabilir hale getirmekte.

Bir başka deyişle, suların karadan denize akması yerine denizden karaya doğru akması yaygınlaşmalı.

Ordu kaynaklı şu güzel türkünün güftesiyle aynı fikirdeyim:

Ordu’nun dereleri, aksa yukarı aksa…