Mart ayı sonunda yapılacak olan yerel seçime yaklaşırken siyasette hareketli günler yaşanıyor.

Bu kapsamda partilerin belirlediği takvime göre aday adaylarının başvuruları tamamlandı.

Genel merkezler tarafından aday listelerinin açıklanmasının yeni yılın ilk günlerinden itibaren yapılması bekleniyor.

Son birkaç güne bakıldığında ise CHP’nin İYİ Partiye yerel seçimde iş birliği yapma önerisi götürmesi siyasetin önemli başlıklarından biriydi.

Gelinen noktada CHP’nin iş birliği teklifini, parti içindeki bazı çevrelerin önemli uyarılarına karşın reddeden İYİ Parti, ittifak yapmak bir yana “CHP’ye karşı saldırı politikası” uygulamaya başladı.

İYİ Parti lideri Meral Akşener parti içindeki ‘otoritesini pekiştirmek’ adına siyasette adeta “başka bir faza” geçmiş durumda.

6 ay öncesine kadar ittifak ortağı olduğu CHP’ye haksız, mesnetsiz, kabul edilmesi mümkün olmayan sözler söylüyor.

11 ay önce övdüğü “Çok güzel Paris’tekiler gibi” dediği ulaşım sistemiyle ilgili bugün “Özellikle büyükşehirlerde ulaşım hizmetlerinde başarıdan söz etmek mümkün değil” eleştirisini getiriyor.

Kendisi tarihçi olan ve bazı kavramları doğru kullanması beklenen Akşener’in “Adına ittifak dedikleri manda ve himaye tuzağına geçit vermeyeceğiz” ifadesinin anlaşılır bir tarafı var mı?

CHP Genel Başkanı ve beraberindeki heyet hem de ayağına kadar giderek büyük bir nezaket içinde iş birliği teklifini sunarken başlarına silah mı dayadı ki, tuzaklar ve baskılardan söz ediyor?

Anlamak mümkün değil.

Bir de “Maskeli balo” ifadesi var.

Daha önce ‘kumar masası’ diyerek ‘Altılı masayı’ öfkeli sözlerle dağıtan Akşener deyim yerindeyse ‘ayağı gazda hız kesmeden’ gidiyor.

Ne maskesi, ne balosu?

Her şey kamuoyunun önünde şeffaf yürütüldü.

Kapalı kapılar ardında görüşmeler yapmak yerine “İki parti arasında iş birliği konusunun yönetim organlarında tekrar ele alınması talep edildi” o kadar.

Ayrıca “Orada başka, burada başka hakaretler” ifadesinin de CHP tarafında hiçbir karşılığı yok.

Dikkat edilirse Akşener’in son dönemdeki konuşmaları, MHP lideri Bahçeli’nin konuşma tarzına çok benzerlik gösteriyor.

En yüksek perdeden ve konuyla hiçbir ilgisi olmamasına karşın ‘milliyetçi kavramlara’ sığınarak CHP’ye muhalefet etme tarzı devreye alınmış durumda.

Akşener çok net olarak görüldüğü gibi yerel seçimde “Kaybet-Kaybet” stratejisinin baş mimarı olarak ‘iktidar partisinin değirmenine su taşımaya’ devam ediyor.

Doğal olarak ortaya çıkan tablo Cumhur ittifakı için memnuniyet verici.

Diğer yandan bir partinin “Hür ve bağımsız” bir şekilde seçime girme kararına elbette ki saygı duyulur ama ‘muhalefete muhalefet ederek’ gidilecek yolun doğru tercih olmadığı çok açık.

Akşener’in grup konuşmasındaki diğer bir ifadesine dönersek “Tarih, korkakları değil, cesurları yazar” elbette ama “Omurgasız siyaset yapanların siyasetin tozlu sayfalarında yerini almalarını” da yazdığını anımsatmak gerekli.

28 Mayıs’taki seçim gecesinde ortaya çıkan başarısızlık nedeniyle istifa etmesi gereken Akşener, ülke çıkarları yerine kendisinin liderlikteki ömrünü uzatacağını düşündüğü günlük siyasi manevralar peşinde.

Oysaki “Özü başına gireceği yerel seçimde” partisinin büyük bir başarısızlık yaşayacağını tahmin etmek güç değil.

Sonuçlarla ilgili olarak Türk siyasetinde alışkanlık olduğu üzere “Bu bir yerel seçimdi ölçü sayılmaz, genel seçim başarısı esas alınmalıdır” diyerek geçiştirecektir.

Ancak hiç kuşku yok ki ortaya çıkan tablo nedeniyle İYİ parti liderinin konumu tartışmalı hale gelecektir.

Siyasette toplumun beklentilerini anlayarak, günlük kısır çekişmelerin ötesinde sağduyu ile öngörüde bulunabilmek beceri ister.

Liderlerden,

İktidarın ‘güçler ayrılığı’ yerine ‘yönetim erkini tek elde toplayan’ yönetim anlayışı nedeniyle siyasetin tıkanan kanallarının açılması, demokrasinin işlemesi için kişisel öfke ve hırslarını aşan tavır içinde olmaları beklenir.

“Tarihi sorumluluk üstlenme vakti” denilen süreçte muhalefet partilerinin liderlerine bahsedilen sorumluluklarını anımsatmaya gerek var mı?