Eskiden radyolarda yayınlanan haberleri hiç kaçırmayan insanlar vardı ülkemizde.

Televizyon kurulmadan önce, yayınına izin verilen tek radyo kanalı olan devlet radyosunda “ajans” dedikleri haber bültenlerini kaçırmazlardı.

Günde dört “ajans” olurdu radyoda. Sabah 07.30’da, öğlen 13’de, akşam 19’da, gece 23’te yayınlanırlardı.

Haber bülteni saatlerinde, “ajansçı” aile reisleri, “açın şu radyoyu da ajansı dinleyelim!” diye evlerinde talimat verirlerdi. Kahvehanelerde de “ajans” başladı mı dikkatler radyoya çevrilir, ortama sessizlik hakim olurdu.

Gazeteler, haberleri bir gün sonra verdiklerinden, yetersiz ve bazı dönemlerde çoğu zaman yanlı bile olsa radyo haberleri üzerindeki merak kaybolmazdı.

Sonra televizyonlar çıktı, radyoların pabucu dama atıldı. “Ajansçılar” diye andığımız memleketin ahvaliyle ilgilenen “aile reisleri” sessizce kayboldular.

Onlardan sonraki kuşaklar, yani çocukları, televizyon çocukları diye anıldı. Önce devlet kanalı TRT’de, ardından özel kanallarda ana haber bültenleri, programlar içinde en çok izlenenler arasındaydı.

“Ajansçı” dedelerin torunları olan daha sonrakiler ise insanlık tarihinde o güne kadar hiç yaşanmamış bir iletişim döneminin içine doğdular. Gördükleri, yaşadıkları, kullandıkları teknolojik olanakları, dedelerinin havsalası bile almazdı. Artık eski zamanların kuru, tekdüze seslerle ve yorumdan kaçınılarak sunulan ajansları tarihe karışmıştı. Haberciliğin sunuş ilkeleri de, haberlerin içindeki unsurlar da büyük değişikliklere uğramıştı.

Verilen bilgileri, anlatılan olayları kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda saptırmak, toplumda panik, korku yaratmaktan kaçınmak gibi dikkat gerektiren davranışları göz ardı etmek, duyumları doğrulatmadan yayınlamak, düpedüz yandaş, yalaka ve yalan haberler yapmak ve bütün bunların yaptırımsız kalması, günlük rutin meslek ayıpları halini aldı.

Böylece insanlar, gençler başta olmak üzere haberlere şüpheyle bakar hale geldiler. Herkesin kafasına göre takıldığı, bazılarının sövüp sayarak kin ve nefret tohumları saçtığı, kiminin anlamadığı konularda cahil cesaretiyle yorumlar yaptığı sosyal medya ortamlarına aktılar! Bir yandan da ortalığı, internetten yayın yapan ve bir kısmının ciddiyetinden ve iyi niyetinden ciddi biçimde şüphe edilmesi gereken “haber” siteleri sardı.

Sosyal medyada ülkede olup bitenlerin, büyük olayların, bunların gelişmelerinin öğrenilmesi, hem de hangi tarafı tutuyorsanız o tarafın bakış açısıyla öğrenilmesi moda oldu. Bir yandan da, arkadaş listelerinin “kendi kafasından” birileriyle dolması nedeniyle, sanki “elektronik kast sistemleri” oluştu.

Haberler, bu kast sisteminin “gerekliliklerine göre” paylaşıldı. Çoğu kez habere konu olayın gerçek niteliğini saptırıcı bilgiler, spekülasyonlar paylaşılıyordu.

Haksızlıklara kimi yerde hak veriliyor, normal bir kahve ortamında söylenemeyecek küfürler, tehditler, kimi zaman vatan-millet adına, bazen politik olarak düşman görülen partililere yönelik, pervasızca dile getiriliyor, hatta büyük harflerle yazılıp sanal olarak “haykırılıyor” du.

Toplumun bireylerinin, birbirinin çocuğuna bile dostluk göstermesini engelleyecek kötü tohumlar ekiliyordu.

Belki de üzerimizdeki havayı “kurşun gibi ağır” hale getirmek isteyenlerin en önemli araçlarından biri buydu.