Bu yaşamda zenginlik ve fakirlik; bizim hayata bakış açımızla ilgilidir.
Bitmeyen ihtiraslar sonu gelmeyen beklentiler yerine gelmeyeceğini bildiğin
hayallerin peşinde koşmak seni hala yormadı mı? Önce bi dur da sahip olduklarının
değerini bil! Sahip olamayacağın şeylerin hayalleriyle gününü yaşanılmaz kılma.
Olamadık ya da olamayacak sıkıntılara ayıracak zaman yok be canlar; çünkü hayat
çok kısa. Yarın yaşama sağlıklı bir şekilde başlayacağımız bile belli değil.
Beklentilerini yüksek tutar ve bu beklentilerin olmazsa, bunun stresini de çekerek
yaşamını zehir etmenin ne gereği var.
Oğluna yaşam dersi vermek isteyen varlıklı bir baba küçük oğluna insanların ne
kadar fakir olabileceğini göstermek için bir köye götürür. Köyün muhtarı zengin
adamın fabrikasında çalışan işçinin babasıdır. Muhtar daha önceden babanın isteği
doğrultusunda onları fakir bir ailenin dere kenarındaki evine götürür. Baba ve oğlu bir
gün köyde misafir edilir.
Ertesi gün evlerine dönerlerken baba oğluna sordu;
– İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?
– Evet! Gördüm baba
– Ne öğrendin peki? Anlat bakalım.
– Babacığım bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına
kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim geceleri
bahçemizi aydınlatan ithal lambalarımız var, onlarda ise ay ve yıldızları. Bizim görüş
alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamaz.
– Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için teşekkür ederim baba!
Sizler de bu görüşe sahip olun ki mutlu bir yaşamınız olsun.