Gençlik yıllarımızda Ramazanları çok severdik.

Bunun başlıca nedeni, kahvelerin sahura kadar açık olmasıydı.

Böylece sahura kadar anastra oynayabiliyor, “eğlence eksiğimizi” gideriyorduk!

Anastra, Türkiye’de yalnızca Eskişehir’de -biraz da Kütahya’da- oynanırdı.

Okey gibi cazip bir rakibi çıkmasına rağmen, kahvelerimizde bugün hala ilgi gören bu oyun rakip tanımazdı!

Eskişehir’in lüle taşı, çiğ böreği, Porsuk ya da Eskişehirspor’u gibi bir “markası” olmuştu adeta! (Met helvasını 1960’lı yıllarda bilmezdik!)

Dikkat, kağıt takibi ve zekanın yanı sıra, gerektiğinde 40-50 iskambil kağıdını düşürüp dağıtmadan elde tutabilmek için “el becerisine” sahip olmayı da gerektiren, insanı saatler boyu- gözünü ayırmadan- oyalayan bir oyundu.

Hafta sonları ya da tatil günlerinde bütün bir günü anastra masasında geçiren müptelalar vardı.

Lise öğrencileri okulu kırdıklarında genellikle kahvelere gidip anastra oynarlardı. Ara sıra Atatürk Lisesinin efsane “Başmuavini” İbrahim Bozkurt, eline küçük değneğini alır, okul kaçaklarını yakalamak için kahvehanelere baskın verirdi!

Bir nevi “anastra baskını”!

* * *

Anastra’yı yoğun olarak oynasak da tarihçesini bilmez, pek merak da etmezdik! Zaman zaman oyunun adındaki tını’ya bakarak Rumlardan falan kalmış olabileceğini düşünürdüm. Aradan yarım asır’a yakın bir süre geçtikten sonra öğrendim ki, durum başkaymış. (Bu konuda aydınlanmamı sağlayan eski TRT muhabiri Eskişehir’li kökenli gazeteci sevgili Korkmaz Boyacıyılmaz’a teşekkürlerimi sunuyorum.)

Babası Bağlar geçidindeki “Asmalı Kıraathane”nin sahibi olan Korkmaz Boyacıyılmaz,, 1950’li yıllarda Anastra’nın Eskişehir’de bilinmediğini, işlerini bitirip kahveye gelen hal kabzımallarının domino ya da prafa oynadıklarını söylüyor. (Üstelik kahveci oyun oynayanlara iki bisküit’in arasına konulmuş lokum ikram edermiş!)

Anastra’nın Eskişehir’e gelip bir “patlama yaparcasına” bütün kentte oynanmaya başlanmasının ise “Türkiye’nin NATO’ya girişiyle” yakından ilgisi vardı!

Türkiye, 1952 yılında NATO’ya üye olduktan sonra, çok sayıda silahlı kuvvetler mensubu subay ve astsubay eğitimler için kısa süreli olarak ABD başta olmak üzere değişik batı ülkelerine gönderilmeye başlanmıştı. Eskişehir’den de bir çok havacı subay ve astsubay ABD’ne gitmişti.

İşte bu subay ve astsubaylar, Türkiye’ye döndüklerinde, Bilgi birikimlerini arttırmalarının yanı sıra, bir de kağıt oyunu getirdiler.

İlk kez, Orduevinin yanındaki sokağın karşı tarafında bulunan Konak Kıraathanesinde dört havacı subayın iki deste kağıtla eşli olarak “aksiyonu bol” bir oyun oynadıkları görüldü.

Oyunda herkese on üçer kağıt dağıtılıyor, 51 sayıyı bulan elini açabiliyor, yerde birikmiş kağıtları “işlemek için en dibe dalabiliyor”, karşı taraf bu sırada “sıfır” yaparsa elindeki sayılar kadar ceza üstleniyordu.

Oyun öylesine ilgi gördü ki, çok kısa sürede bütün kahvelerde oynanmaya başlandı. Korkmaz Boyacıyılmaz, bu yaygınlaşmanın 1960’ların başlarına denk geldiğini söylüyor.

Yani, benim ve aynı kuşaktan arkadaşlarımın ilk kez anastra oynayışlarının 5-6 yıl öncesine.

Kendimi tarihe tanıklık etmiş gibi hissediyorum!