Forbes dergisine göre pandemi döneminde ABD’de dolar milyarderlerinin toplam serveti %44 artmış. Aynı dönemde ABD’de 80 milyon kişi işini kaybetmiş, 8 milyon kişi yoksulluk sınırının altına gerilemiş. Türkiye’de 23 olan dolar milyarderi sayısı, 27’ye çıkmış. Dünyadaki aç insan sayısı 1 milyara yaklaşmış, obez sayısı 700 milyonu geçmişken, her gün dünyamızda 18 bin insan açlıktan ölüyormuş. Yukarıdaki istatistikler, kapitalizmin, neo-liberalizmin dünyada yarattığı korkunç uçurumu gösteriyor kabaca. Pastadan büyük payı küçük bir azınlık kapıyor, geriye kalan küçük parçayı büyük çoğunluk paylaşmaya çalışıyor. Türkiye de bu ekonomi politik modeli benimsediğinden, farklı bir tablo beklemek olanaksız. Mutlu insanların sayısı giderek azalıyor, eşitsizliğin, gelir adaletsizliğinin ve yoksulluğun yarattığı mutsuzluk ise alabildiğine yaygınlaşıyor. Küçük bir azınlığın yaşam kalitesi artarken, büyük çoğunluğun yaşam kalitesi gittikçe düşüyor…
Bir de “yaşam kalitesi” kavramına değişik bir gözle bakanlar var. Bu durumda devreye vicdanın rahatlığı giriyor her halde niteliği belirlemede. Mutlak mutluluk yok ama mutlak mutsuzluğun olduğu söyleniyor. Konuyu Orhan Bursalı gazetesindeki köşesinde bir okurundan alıntı yaparak çok güzel işlemiş: Mutlak mutsuzluk ahlak, vicdan, merhamet ve adalet yoksunluğu ile suç işleyip henüz ele geçmemiş olma hali olarak tanımlanıyor. Kim bunlar diye soracak olursak, toplumu kandıran yalancılar, çalanlar, katiller, hak yiyen vicdansızlar, zulmeden zalimlerdir. Bunlar bir gün yasalar önünde hesap verme olasılığıyla hep korkarak ve kaçarak yaşarlar. Suçlu kendi yargıçlığından bir türlü kurtulamaz misali onlar alışmışlardır, siz kovalamasanız da kaçarlar. Neyzen Tevfik mutlak mutsuzlarla mutlu olma şansına sahip olanları dikkate alırcasına yaşam kalitesine yorum getirmiş. “Hayat üç buçukla dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın!..”