Geçenlerde Özdemir İnce üstad Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Yakup Kadri’nin “Yaban” adlı romanı üzerinden Türk aydınının sorumluluğunu yargılıyordu. Yaban, Türk edebiyatında aydınla halk arasındaki uçurumu irdeleyen önemli romanlardan biri. Konuyu daha iyi algılayabilmek için romandan alıntı yapalım: “…Türk aydını bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfus edemedin. Bir kafası vardı aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işletemedin. Onu hayvani duyguların, cehaletin ve yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakta, kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, biçmeye gelmişsin. Ne ektin ki ne biçeceksin?” Yine romanın başka bir yerinde bu kez Türk aydını şöyle diyor: “Eğer bilmiyorlarsa kabahat kimin? Kabahat benimdir. Kabahat, ey bu satırları heyecanla okuyacak arkadaş, senindir. Sen ve ben onları, yüzyıllardan beri bu yalçın tabiatın göbeğinde, herkesten, her şeyden ve her türlü yaşamak şevkinden yoksun bir avuç kazazede halinde bırakmışız. Açlık, hastalık ve kimsesizlik bunların etrafını çevirmiştir. Ve cehalet denilen zifiri karanlık içinde, ruhları her yanından örtülü bir zindanda gibi mahpus kalmıştır…”
Özdemir ince Y. Kadri Karaosmanoğlu gibi düşünmüyor, bizim hep söylediğimiz gibi insan beynini bir aküye benzetiyor ve onu bilgi, görgü, bilim ve düşünce ile durmadan dolduracaksın ki beyinden verim alasın demeye getiriyor. Aydın karşısındaki beyni yakıt pompaları ile doldurur gibi bilgiyle dolduramaz, bu işi devletin açtığı okullarda öğretmenler yapar, diyor. Konu önemli ve hayli tartışmalı. Aydının görevini tanımlamaya kadar gider iş. Aydının karanlık bir beyni tek başına ışıklandırması hayli güç. Aydının pompa istasyonu olmadığı fikrine katılmakla birlikte, topluma yönelik bir yön gösterme, bir tavır ve duruş sergilemesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Devlet okul açar ama karanlık devlete çökmüşse eğer, aynı karanlık okula da çökmüş demektir.  Özdemir yazısının final bölümünü hayli güçlü satırlarla bitiriyor: “Cehaletin suçlu ve sorumlusu aydın değildir, sorumluluk ve suç devlete, insan bireyinin kendisine aittir. Aydının önemli özelliklerinden biri başkaları için hapishaneye girmektir. Halkın aydın için hapse girdiği görülmemiştir…” Türkiye Cumhuriyeti “Kurtuluş Savaşı” ve “Cumhuriyet devrimleri” sonucunda kuruldu. Mustafa Kemal Atatürk muhteşem bir asker ve devrimci bir aydındı. Onu 85 yıl önce bugün kaybettik, ışığı hala yolumuzu aydınlatıyor…