Dün bir meslektaşım yazısında “bıktık artık şu FETÖ lafından” gibisine bir serzenişte bulunuyordu. Ne anlamda söylüyor pek çıkartamadım!..
Bıktık gerçekten de. Nedeni de “Psikolojik bir durum” olabilir. Televizyonlarda her ağzını açan sunucunun ilk kelamı o...
İnternet haber sitelerinde, yazılı basının sayfalarında her türlü haber başlığının yarısında o sözcük…
Günlük dilimize ilk girdiğinde “FETO” diyorduk. Kısaltmanın ne anlama geldiğini anlayabiliyorduk. Adı batasıca;
-Fethullah’ın kısaltılmışı!..
En azında biraz “aşağılama” hissediyor, hoşumuza da gidiyordu. Sonraları (yaklaşık 1 yıldır) O’nun üzerine,” yan yana iki nokta” koyarak yazıp, okumaya başladık. Kısaltmanın anlamı daha bir netleşti;
-Fethullahçı Terör örgütü!..
Daha geniş açılımını ise siyasetçiler ve uzmanlar anlatmaya başladı;
-Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirip, bölüp parçalamayı amaçlayan hainler çetesi…
Uşak’tan başka ilde…
Sonunda, 15 Temmuz darbe travmasıyla gördük ki, devlet kuran ordusundan, ilçelerdeki tapucusuna varasıya;
-Devlet çoktan ele geçirilmiş!..
Nasıl olmuş, nice bir “gaflet hatta ihanet” içindeymişiz ki, milletin silahlarıyla, milleti vurmaya cüret edebilmişler? Yaklaşık 1 aydır bunu sorguluyor, tartışıyoruz. Gelip şu noktada düğümleniyor sorular;
-Devleti yönetenler, kendilerine koruyup-kollama görevi emanet edilenler ve Cumhuriyetin savcıları neredeymiş?
İlk iki grubun temsilcileri kendilerini “savunmak” adına her gün konuşmaktalar. Sonuncusu için bir ”örnek” var ki, çalışması arada bir haber olarak önümüze konuluyor;
-Uşak Cumhuriyet Savcılığının FETO soruşturması…
Bütün diğer sorumlulardan en azından bir yıl önce Fethullahçıları soruşturmaya başlamış, iddianame haline getirmiş. Kanımca son yılların (1970’lerdekini de hatırlıyorum) iddianameye konu olmuş tek resmi savcılık çalışması.
O sayın savcı/savcılar, mahkemece de kabul edilen iddianamede sinsi örgütlenmenin amacını şu sözcüklerle ve net biçimde özetlemişler.
“-Türkiye ve Türk coğrafyası başta olmak üzere ahlaklı toplum yetiştirme arzusunu ön plana çıkartan bir cemaat yapılanması….”
Türkiye, Türk coğrafyası ve ahlaklı toplum!..
Nasıl da utanmadan yan yana sıralayabilmişler “içeriği güçlü” bu sözcükleri? O adreslere gönderdikleri;
-Zarfların içine ahlak yazıp, postalamışlar!..
-Zarf- mazruf” meselesi!..
Asıl mazruf iddianamede gözler önüne seriliyor;
“Türkiye’de devletin bütün anayasal kurumlarını, güvenlik birimlerini, mülki ve adli yapısını ele geçirmek…”
Olmazı, kolay eylemek!..
Kolay mı bu? Değil elbet ama ele geçirmeyi kafalarına koydukları “devletin aymazlığı” karşısında ve 30-40 yılda “kolay” eylemişler. Bir başka gücü de “sonuna kadar” kullanarak.
İddianame, yukarıdaki amaca “aynı zamanda” diyerek bağlantı yapıyor;
“-Uluslararası düzeyde büyük, etkili bir siyasi ve ekonomik güç haline gelmek…”
Bu özetlemenin içinde yer verilen iki amaca da erişmişler mi? Hem de nasıl;
-Hedeflerini; belki kendilerinin de beklemediği ölçüde, katmerli!..
***
Bütün bu olup bitenden sonra ve hırsız evi soyup soğana çevirdikten sonra “kapı dayaklamaya” çalışıyoruz ki, çaresiz yapılması gereken bu… Ama ince bir nokta var;
Bir hırsızı kovalarken, aynı işi yapan hısım-akrabasını “bundan daha ahlaklıdır” saflığı içinde dayakladığımız kapıyı aralamamak!.. Yoksa;
-Elimizde ne ev kalır, ne yer ne de yurt!..