Fırat nehri üzerinde 1976-1987 yılları arasında yapılan ve GAP’ın önemli bir parçası olan Diyarbakır’a yakın Karakaya Barajına, 12 Eylül döneminde Kenan Evren’in adının verilmesi teklif edilmişti.

Evren öneriye karşı çıkmış ve “Yarın biri gelir, bu ismi kaldırır. En iyisi şimdiden vermeyin benim adımı!” mealinde sözlerle baraja adının verilmesini önlemişti.

“Paşa”nın bu meselede uyanık davrandığı  söylenebilirdi. Aslında adı Karakaya barajına verilmemekle birlikte pek çok yerde caddeler, meydanlar, ilk ve ortaokullar Kenan Evren’in adını almışlardı. Hatta memleketi Manisa’da 1992’de kurulan Celal Bayar Üniversitesinin adının başlangıçta Kenan Evren olmasının planlandığı, ancak DYP- SHP koalisyonu tarafından değiştirildiği bilinmekteydi.

Sonra gün oldu, devran döndü;  Evren’in adı, konulduğu yerlerin pek çoğunda birer birer kaldırıldı. Ülkeyi “1980 öncesindeki şiddetten kurtardığı” iddiasıyla alkışlanan, yere göğe sığdırılamayan darbe lideri, hayatını kaybettiğinde, neredeyse cenazesine katılacak protokol mensubu ve cemaat yoktu.

Bu ve benzeri  “isim kaldırma” olaylarından dolayı, özellikle bazı yüksek makam sahipleri görevdeyken isimleri verilen yerlerin ve kurumların, bu adları ne kadar süre taşıyabileceği merak konusu olmuştur.

 Merak konusu olmanın ötesinde, dönemler ve iktidarlar değişip verilen isimler sessizce kaldırıldığında, kimsenin “niye değiştiriyorsanız kardeşim!” gibi itiraz ettiği de pek görülmemiştir.  Çünkü, halkın kendisini yönetenlere sahip çıkışı “değişken” bir tavırdır. Zamanın ruhunun insanları “başka davalara bağlanmaya” ve başka siyasal aidiyetlere yönlendirdiği de politikadan anlayan herkesin bildiği bir konu.

Bundan dolayı, güç elindeyken adını birtakım yerlere verdirmenin, geleceğe yönelik anlamı yok.

                                           *                   *                *                    

Öte yandan,  arkalarında unutulmayacak zaferler ve kalıcı yapıtlar bırakanların isimlerinin çeşitli eserlerde yaşatılması meselesi var.

Bu dünyanın her yerinde uygulanan bir yöntem. Bizdeki en yaygın örnekleri ise Atatürk’ün adıyla ilgili.

Ülkemizde bir çok kentin ana arterlerinden tutun da bulvarlarına, büyük köprülere, stadyumlara, meydanlara, üniversite, enstitü, lise ve ilköğretim okullarına kadar sayısız yapıt Atatürk’ün adını taşıyor.

Atatürk adı, Cumhuriyetin kurucusu olması nedeniyle, geçmişteki çeşitli dönemlerde, bütün bu yerlere devlet tarafından verilmiş, ancak, Gazi Mustafa Kemal’in ulusal kurtuluş savaşının önderi olması dolayısıyla da halkın çok büyük bölümü tarafından benimsenmişti.

Bugün, ülkenin içinde bulunduğu karmaşada, kimi Cumhuriyetten, kimi Atatürk’ün ilke ve devrimlerinden, kimi tek parti döneminin uygulamalarından, kimi işgal yıllarındaki mütareke işbirlikçiliğine doyamayanların ardıllarından, kimi mürtecilerden, kimi  emperyalistlerin işbirlikçilerinden oluşan bazı gruplar, sistematik olarak Atatürk adını her yerden kaldırma çabasındalar.

Ancak şimdilik pek başarabilecek gibi görünmüyorlar. Çünkü geçmişte “özümseyen” halk, bugün “sahip çıkıyor”.

Eskişehir’de 50 yıllık Atatürk stadı yıkıldıktan sonra yeni stadın adında yalnızca “Arena” ismini görmek isteyenler bunu göz önüne almak zorundalar.

Zira, yeni stada da Atatürk adının verilmesi talepleri, imza kampanyaları giderek yaygınlık kazanıyor.