1945 yılında Eskişehir ve çevresinden toplanan taşınır kültür varlıklarıyla kurulan bu köklü kurum, 2007 yılında ETİ Şirketler Grubu ile imzalanan protokol sayesinde çağdaş bir kimliğe büründü. Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde başlatılan bu dönüşüm, özel sektör iş birliğiyle gerçekleştirilen örnek projeler arasında öne çıkıyor.
Kronolojik sırayla sergileniyor
Müze, ziyaretçilerine yalnızca eserleri sergilemekle kalmıyor; aynı zamanda Anadolu’nun binlerce yıllık tarihine bir zaman tüneli sunuyor. Neolitik çağdan Osmanlı dönemine uzanan bu serüvende, Dorylaion’dan Pessinus’a, Han Yeraltı Şehri’nden Demircihöyük’e kadar uzanan kazı alanlarından çıkarılan eserler, kronolojik bir düzende ve bilimsel bir titizlikle sergileniyor.
Kültürel mirasın canlı tanıkları
Heykeller, steller, günlük yaşam kapları, takılar, silahlar ve sikkeler… Her biri, ait oldukları medeniyetin izlerini taşırken, zengin bir kültürel mirasın canlı tanıkları olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle, Odunpazarı ilçesine bağlı Çavlum Köyü’nde yapılan nekropol kazılarında ortaya çıkan lületaşından yapılmış damga mühür, dikkat çeken parçalardan biri. Bu mühür, Anadolu’da bugüne dek bulunmuş en eski lületaşı eser olarak, müzenin en değerli ve tekil (ünik) parçaları arasında yer alıyor.
Açık hava sergi alanı niteliği taşıyan müze bahçesi ise, taşınmaz kültür varlıklarının göz alıcı bir sunumla ziyaretçilere sunulduğu, tarihle iç içe bir mola alanı niteliğinde.
Eskişehir ETİ Arkeoloji Müzesi, yalnızca bir sergi mekanı değil; Anadolu’nun kültürel kimliğini anlamak ve geleceğe aktarmak adına eşsiz bir hafıza merkezi. Tarihin taşlara, metallere ve toprağa kazındığı bu özel mekân, geçmişin izlerini bugünün ziyaretçileriyle buluşturuyor.