Türk Tarih Kurumu’nun verilerine göre yapının temeli, Roma İmparatoru I. Theodosius tarafından MS 390 yılında inşa ettirilen Altın Kapı ile atıldı. Bir zafer takı olarak tasarlanan bu kapı, daha sonra Theodosius’un oğlu tarafından dört büyük gözlem kulesiyle birleştirilerek bir kale görünümüne kavuşturuldu.

İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmet, 1458 yılında yapıya üç kule daha ekletti. Böylece Bizans ve Osmanlı mimarisi bir arada bütünleştirildi ve Yedikule, bugün adını aldığı yedili yapısına kavuştu. Kuleler arasına örülen surlar ve kurulan garnizonla hisar, stratejik bir merkez haline getirildi.

Yedikule, Fatih Sultan Mehmet döneminden I. Abdülhamid dönemine kadar yaklaşık 330 yıl boyunca Hazine-i Hümayun’un da saklandığı yer oldu. Ancak yapının hafızasında sadece hazineler değil, derin acılar da yer alıyor.


Her biri ayrı bir hikâye taşıyan kuleler arasında en dikkat çekeni Genç Osman Kulesi. Osmanlı tarihinin en genç padişahlarından II. Osman’ın burada katledilmiş olması, kuleye adını verdi.

Cephanelik Kulesi, uzun yıllar devletin cephane deposu ve ağır suçluların tutulduğu zindanlardan biri olarak kullanıldı.

III. Ahmed Kulesi, padişahın onarımlarına rağmen depremlere yenik düştü ve günümüze ulaşamadı.

Hazine Kulesi, Osmanlı hazinesini barındırmasıyla ün kazandı; yanındaki köşkte çıkan yangından zarar gördü.

Zindan (Kitabeler) Kulesi ve Top Kulesi, yangınlar ve hapishane geçmişleriyle öne çıkıyor.

Bayrak Kulesi ise Altın Kapı’nın üzerinde yükseliyor ve yedi kule arasında en sağlamı olarak günümüze ulaşmayı başarıyor.

Yedikule Zindanları, Roma’dan Osmanlı’ya uzanan bin 600 yılı aşkın tarihiyle hâlâ gizemini koruyor. Her kulesi ayrı bir döneme, her taşı ayrı bir hikâyeye tanıklık eden bu yapı, İstanbul’un en ürpertici ama bir o kadar da etkileyici miraslarından biri olmaya devam ediyor.

Editör Hakkında