Lületaşı, temiz beyaz dokusu, yeterince hafiflik, yüksek emicilik ve işlenmeye değer büyüklüğüyle dünyanın en mükemmel pipo malzemesi olarak kabul edilir.
Bu eşsiz taşı Avrupa'ya götürerek ilk pipoları işleyenler, tesadüfen değil, yeterli bilgiye, en azından güvenilir duyumlara sahip olarak Osmanlı topraklarına geldiler. Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde, özellikle de Viyana'da, umduklarından daha fazlasını elde etmeleriyle birçok lületaşı pipo atölyesi açıldı. Atatürk'ün tanışıp yönlendirdiği Ali Osman DENİZKÖPÜĞÜ, çarşı içinde ilk defa bir atölye açarak, uluslararası fuar ve sergilerde "Lületaşı-Eskişehir" adlarının yan yana anılmasını sağladı. Aynı zamanda birçok yetenekli gencin başarılı lületaşı pipo ustaları olarak yetişmelerine olanak tanıdı.
Önemli bir sanat dalı
Lületaşı, Eskişehir’de hem önemli bir iş kolu hem de sanat dalı olarak kabul edilir. İşleme atölyeleri sürekli yeni modeller geliştirerek farklı kullanım ve tercih alanları yaratmaktadır. Ayrıca, Eskişehir'de en sık hediye olarak sunulan şeylerin başında lületaşı ürünler gelmektedir.
Nasıl çıkarılır
Eskişehir ilinin batısında, kuzeydoğusunda ve güneydoğusunda bulunan sahalarda, yüzeyle 300 metreyi aşan derinlikler arasında, içinde dağınık yumrular halinde lületaşı bulunan başkalaşım katmanlarına rastlanır. Eskişehir'in merkezine 40-50 kilometre mesafedeki Kemekli, Sepetçi, Karahöyük, Margı, Çelikli, Söğütçük, Kozlubel, İmişehir, Gündüzler, Gökçeoğlu, Türkmentokat, Başören köylerinden çıkarılır. Lületaşı elde edebilmek için yüzeyden itibaren dik inen kuyular kazılır. Toprak içinde kolayca ayırt edilen başkalaşım katmanlarına ulaşıldığında, bu katmanı takip eden yatay tüneller açılarak lületaşı yumruları aranır. Bazı bölgelerde lületaşı tabakaları yeraltı suları seviyesinden daha aşağıdadır. Bu bölgelerden lületaşı çıkarabilmek için önce suyun boşaltılması gerekmektedir. Lületaşı çıkarılmasında büyük ölçüde insan gücünden ve uzun yıllar sonucunda kazanılmış kişisel tecrübelerden ve sezgilere dayalı bilgilerden yararlanılır.
Lületaşı eski adı
Eskişehir çevresinde, 380 metreye kadar değişen derinliklerdeki başkalaşım katmanlarında tek tek yumrular halinde bulunan bu kayayı fark eden Alman mineralog E. F. Glocker, 19. yüzyıl ortalarında ona "sepiolit" adını verdi. Sepiolit ismi, Yunanca'da mürekkep balığının adı olan "sepion"dan esinlenerek seçilmiştir.
Lüle taşının gizemli hikayesi: Bir çobanın sonsuz aşkı!
Eskişehir'in kalbinde saklı, yeryüzünün nadide hazinelerinden biri olan lületaşı, sadece estetik değeriyle değil, gizemli hikayesiyle de büyülüyor.
Bir zamanlar, Karatepe yöresinde yaşayan genç bir çoban, koyunlarını otlatırken yorgunluktan dinlenmek için bir kayanın dibine oturur. O sırada, topraktan çıkan bir canlının ak taşları yontmaya çalıştığını görür. Merakına yenik düşen çoban, taşlardan birini eline alır ve çakısıyla şekillendirmeye başlar. Taşa ilk darbesini vurur vurmaz, taş adeta ay ışığı gibi parıldayan bir kıza dönüşür. Kız, "Ah insanoğlu, keşke bana bu acıyı yaşatmasaydın!" diye haykırarak köstebeğin açtığı delikten kaybolur. Çoban, bu güzelliğe hayran kalarak deliği eşelemeye başlar. Günler, haftalar geçer ve çobandan bir haber alınamaz.
Sonunda çobanı arayan köylüler, onu yerin yedi kat altında dar bir kuyuda boğulmuş halde bulurlar. Elinde hala sıkıca tuttuğu ak taşlar ve bir parça lületaşı vardır. O günden beri köylüler, her lületaşı parçasında çobanın sonsuz aşkının ve lületaşının gizemli gücünün izlerini görürler.
Lületaşı ustaları için bu efsane sadece bir hikaye değil, aynı zamanda bir ilham kaynağıdır. Yedi kat yerin dibinden çıkardığı lületaşıyla sanatın öncüsü olan köstebeği, ustalar pirleri ve ilham perisi olarak kabul ederler. Her lületaşı parçası, bu efsanenin yankısını taşır ve Eskişehir'in ruhunu yansıtır.
Lületaşı sadece bir taştan ibaret değildir. Bu efsanede saklı olan aşk, özlem ve sanat tutkusu, onu sıradan bir nesneden çok daha fazlası haline getirir. Lületaşı, Eskişehir'in kalbinde atan gizemli bir hazinedir.