Bugün size hafta sonunda yaşadığım bir olayı anlatayım, biraz anı paylaşmış olalım. Ama daha önce kısa bir bilgi vermem gerekiyor. Uluslararası bir hizmet kuruluşunun Eskişehir’deki derneğinde yaklaşık otuz seneyi aşkın üye olarak bulundum. Derneğimizde evlilik yıldönümlerimizi, kendimizin, eşimizin ve çocuklarımızın doğum gününü gösteren çizelge, genelde her sene değişen başkanlar tarafından yenilenir ve üyelere dağıtılırdı. Üyelerimizden Cevat Oskay adlı arkadaşımız bütün üyelerin, eş ve çocuklarının doğum gününde, iki eli kanda bile olsa, o üye arkadaşımızı arayarak kutlama güzelliğini gösterirdi. Eğer aramazsa bilin ki Cevat hasta yatağına çakılmış kalmış, elini kıpırdatacak hali yok demektir. Nasıl hiç kaçırmadan her seferinde arayabildiğine şaşırır, hayretler içinde bu yüce davranışının altında ezilirdik. Geçen yıl aralık ayı sonunda Cevat’ı kaybettik, bir nezaket örneği insanlık devini yitirdik. Evet hoş bir geleneğin kurucusu, üstlenicisi ve uygulayıcısı bu dünyaya veda etmişti. Geçtiğimiz cumartesi oğlumun yaş günüydü ve bende kayıtlı olmayan bir numara tarafından arandım. Telefondaki ses kendisinin Cevat’ın oğlu olduğunu ve babasının arşivini devir aldığını, onun oluşturduğu bu inceliği devam ettirmek istediğini söyleyip oğlumun yaş gününü kutladı. Ne diyeceğimi bilemedim, babasının insanlık emanetini devir alıp uygulamaya koyan oğluna en sıcak duygularla teşekkür edip, eşime döndüm ve “önümüzdeki haftanın ilk yazısının konusu belli oldu” dedim…
Zaman zaman buradan “insan nedir” başlığı altında sorular sorup felsefi antropoloji merakımı öne çıkardığım oluyor. Cevat’ın oğlu bana yine bu soruyu sordurtuyor: İnsan nedir? İnsanın fizyolojik, biyolojik, genetik belli tarifleri elbet var. Sadece dürtülere, arzulara ve isteklere dayalı bir hayvansal yönümüz olduğu da bir gerçek. Ancak bunların ötesinde bazı insanca göstergelerimiz de var. Mesela çıkarları zarar görse bile doğruyu seçebilen insanlar var. Bazen kendine rağmen davranabilen, zarar göreceğini bilse bile hiç düşünmeden başkası için olaya dahil olan insanlar var. Söz verip sözünü tutmak için çırpınanlar var. Herkes böyledir demiyorum, ama olanlar var diyorum. Nitekim tarihte böylesi erdemli insanlara rastlanmıştır. İnsanlık uğruna karşılıksız yitip giden binlerce “insan olmuşlar” var.  Yani insan başka canlıda bulunmayan, kendisini aşabilme yeteneği olan bir varlık. İnsanda “insan olmaklık” olanak halinde bulunuyor. İnsanı bu yönü ile görmeyip yalnızca biyolojik bir canlı olarak gördüğümüzde büyük bir indirgemede bulunuyoruz demektir. Teşekkürler evlat; bir kez daha “insan doğulur mu” yoksa “insan olunur mu” sorusunu düşündürdüğün ve bir kez daha insanca, “pek insanca” duyguları anımsattığın için…