Bilmem, dördüncü boyut olan “zaman” konusunda ilgi alanının neresindeyiz?
Hawking’in “zaman içinde yolculuk” üzerine yazdığı makaleyi okuduğum günden bugüne, zamanı aşırı basitleştirilmiş bir akış olmanın ötesinde düşünmeye gayret ediyorum.
Zamanın akışkan olması, onu etkili kullanmak için “anında değerlendirme” becerisini önemli hâle getirmiştir.
Zaman konusundaki değerlendirmelerimizde akışkanlığın gerektirdiği “tam zamanında” algısı öylesine baskın hâle gelmiştir ki; durdurulamaz, zapt edilemez, stoklanamaz, geçmişe yolculuk ve geleceği öngörme gibi zamanın değişik boyutları üzerinde düşünmenin çok anlamlı olmadığı yönünde, üretken olmayan algılara da kaynaklık etmiştir.
Zarar veren eylemler
Koca bir yılı geride bırakıp, küçük teknemizle büyük bir okyanusa açılan liman olan yeni yılda, The New York Times’ın ünlü muhafazakâr yazarı David Brooks’un saptamalarını bir kez daha sizlerle paylaşmak istedim. Brooks şöyle der: “İster akademi, ister ana akım medya, ister kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ya da kamu hizmeti olsun; bir sistem üzerinde güç sahibi olduklarında, sistem içindeki herkesi daha donuk, daha konformist ve dar görüşlü yapan boğucu bir ortodoksiyi dayatma eğilimindedirler.”
Brooks, paylaştığımız bu saptamasına şu tanımı ekler: “Ben aptallığı şu soruyu göz ardı edecek şekilde davranmak olarak tanımlıyorum: ‘Bundan sonra ne olacak?’ Birisi size eğilip, ‘Kafamda bakır bir antenle şimşekli bir fırtınada yürüyüşe çıkacağım’ derse, aptallık, ‘Kulağa gerçekten harika bir fikir gibi geliyor’ diye cevap vermektir. Aptallık, size ve etrafınızdaki insanlara zarar veren eylemlerde bulunma eğilimidir.”
Size, aptallığın yaygınlaşmasının; ekonomide büyüme, enflasyon, kur değişmeleri, faiz oranları ve sermaye maliyetleri gibi makroiktisadi gelişmelerden daha tehlikeli olduğunu söyleyeceğim. Lütfen hemen kalkanlarını kaldırarak savunmaya geçecek olanlar, biraz kapsamlı ve derinliğine düşünsün. Bakın, o zaman zihniniz sizi farklı yerlere götürecek, değişik gerçeklikleri sentezleyecektir.
Kurumlardan kaynaklanır
Yılın bu son yazısında, yaklaşık bir yıl önce, 7 Şubat 2025 günü Oksijen gazetesinde yayımlanan David Brooks’un “Aptallığın Altı İlkesi” başlıklı yazısındaki ilkeleri hatırlamanın ve hatırlatmanın iyi bir yılbaşı armağanı olacağını düşünüyorum:
“İLKE 1: İdeoloji anlaşmazlık yaratır, ama aptallık şaşkınlık yaratır. (…) Edebiyat profesörü Patrick Moreau’ya göre, aptallık kontrolü ele geçirdiğinde kelimeler ‘gerçeklikle olan ilişkilerinden kopar.’”
“İLKE 2: Aptallık genellikle bireylerden değil, kurumlardan kaynaklanır. Tek bir kişinin tüm güce sahip olduğu ve diğer herkesin onun önyargılarını pohpohlamak zorunda kaldığı bir organizasyon yarattığımızda, aptallık kesinlikle ortaya çıkacaktır. Alman ilahiyatçı Dietrich Bonhoeffer’in dediği gibi: ‘Bu neredeyse sosyolojik-psikolojik bir yasadır. Birinin gücü, diğerinin aptallığına ihtiyaç duyar.’”
“İLKE 3: Aptalca davranan insanlar, kötü niyetli davranan insanlardan daha tehlikelidir. Kötü niyetli insanlar en azından kendi çıkarları konusunda doğru bir algıya sahiptirler ve bu da onları dizginleyebilir. Aptallık büyük cesaret ister! Aptallık zaten tüm cevaplara sahiptir.”
“İLKE 4: Aptalca davranan insanlar, eylemlerinin aptallığının farkında değildir. Beceriksiz insanların kendi beceriksizliklerini fark etme becerisine sahip olmadıklarını anlatan Dunning-Kruger etkisini duymuş olabilirsiniz…”
“İLKE 5: Aptallığa karşı çıkmak neredeyse imkânsızdır. Bonhoeffer, ‘Aptallığa karşı savunmasızız’ der. Aptalca eylemler mantıklı olmadığından her zaman sürpriz olarak ortaya çıkarlar. Makul argümanlar kulak ardı edilir. Bonhoeffer sözlerine şöyle devam eder: ‘Tüm bunlar karşısında aptal kişi, kötü niyetli kişinin aksine, kendinden son derece memnundur ve kolayca sinirlenerek saldırıya geçer; bu da onu tehlikeli kılar.’”
“İLKE 6: Aptallığın karşıtı zekâ değil, rasyonelliktir. Psikolog Keith Stanovich, rasyonelliği insanların hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olacak kararlar alma kapasitesi olarak tanımlar. Popülist zihniyetin pençesindeki insanlar, rasyonalitenin yararlı bileşenleri olan deneyim, sağduyu ve uzmanlığı küçümseme eğilimindedir. Bu durum bazı popülistleri her şeye inanmaya istekli hâle getirebilir: komplo teorileri, halk hikâyeleri, internet efsaneleri, aşıların çocuklar için zararlı olduğu gibi. Yapılandırılmış bir düşünce bütünü içinde değil, önyargılardan oluşan bir parti kaosu içinde yaşarlar.”
Yaşamı anlamlı kılmak
Brooks’un paylaştığı altı ilkeden çok küçük iki paragraf ayıkladım. Yılbaşında yaşamı daha anlamlı kılmak için bir seçim yaparak irade koymak insani bir davranış değil mi?
Gelin, paylaşılan düşünceleri alabildiğine sorgulayalım; aklımızı bir yere emanet etmeden, kendimize ya yeni bir yol bulalım ya da el ele vererek birlikte yeni bir yol yapıp ilerleyelim.
Hepinize sağlıklı, mutlu, kendinizi güven içinde hissettiğiniz bir dünya dilerim.